Barikatlar, hendekler daha başlangıç; saraylarınızı başınıza yıkacağız! -Ulaş Bayraktaroğlu

1787

Kızlarım, Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden, Gözlerinden öperim,
Bir Umudum sende, Anlıyor musun?”
-Ahmed Arif

Göçe zorlanarak Ege Denizinde boğulan, kurşunlanarak, bombalanarak öldürülen, cenazesi buzdolabında bekletilmek zorunda kalınan çocuklarımızla; her geçen gün daha çok katledilen işçilerin, kadınların, gençlerin katili AKP-IŞİD faşizmidir. Bu faşist örgütlenme “yürürlükte olan” burjuva anayasasına ve kanunlarına bile uymamaktadır. Küçük bir azınlık olan servet sahipleri hariç tüm işçi sınıfı ve ezilenler faşist terörün eylemleriyle sömürü düzenine boyun eğmeye zorlanmaktadır. Bu doğrultuda Kürt halkının katliamlarla, tehcirle bastırılması hedeflenerek tüm Türkiye halklarına, işçi sınıfına ve ezilenlerine zorbalık dayatılmakta ve ders verilmeye çalışılmaktadır. Bütün bu yaşatılan karanlık tablonun asıl sorumlusu burjuva düzenidir.
AKP-IŞİD örgütünü gizli ve kirli ittifaklarıyla tüm halkın ensesine bir silah gibi dayayan servet sahiplerinin ve emperyalistlerin kendi yarattıkları bataklıkta boğulmaları yakındır. Kürt halkının büyüyerek devam eden işgal, katliam, tehcir karşıtı direnişi aynı zamanda Türk halkının direnişidir. Şovenist ve faşist argümanlarla burjuva iktidarının Türkiye genelinde yürütmeye çalıştığı kara propaganda artık etkili olamamaktadır. Gezi Ayaklanması ve Kobane Direnişi şovenist kara propagandanın etkisini Türkiye’de önemli ölçüde kırmıştır. Faşizm, Gezi’de barikatlarla durdurulmuş; Kobane’de özgürlük savaşçılarının silahlarıyla imha edilmiştir. Açıkça belirtmek gerekir ki Türkiye ve Kürdistan halkları emperyalizme ve tekelci oligarşik diktatörlüğe karşı demokratik halk devrimi yolunda kararlı adımlarla ilerlemektedir. Gözlerini aydınlıkta açmayı tercih etmeyenler bir yana; Batı’nın nispeten sessiz olması kimseyi yanıltmasın. Bu sessizlik gelecek devrimci fırtınanın habercisidir.
Aleyhlerine gelişen bu gidişata karşı oligarşi ve emperyalist güçler faşist terör örgütlenmesini desteklemekte ve mevcut rejimin muhtemel alternatifi olarak faşist diktatörlüğü işçi sınıfının ve ezilenlerin önüne tehdit unsuru olarak koymaktadır. İktidara geliş biçimi, temsil ettiği sınıflar ve yöntemleri itibarıyla AKP örgütlenmesi makul, demokratik vb. olamaz. Burjuva muhalefetinin ve işbirlikçilerinin ikiyüzlülükleri, basiretsizlikleri ve gerici karakterleri Kasım sonrasında AKP hükümetine yaranmaya çalışarak uyguladıkları politikalarıyla bir kez daha ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfına ve halk kitlelerine AKP-IŞİD faşizmine karşı “barışçı”-pasifist-yasalcı mücadele biçimlerini vazedenler ya budala ya da sömürü düzeninin işbirlikçileridir. Bunlar: Soma işçisi öldürüldüğünde susanlar, Gezi Ayaklanmasını söndürmeye çalışanlar, bugün Kürt halkı katledilirken direnişe karşı çıkan işbirlikçiler, devrimci proletarya ve halkların düşmanlarıdır.
İşbirlikçi ve reformist unsurlar işçi sınıfı ve ezilenlerin düzen karşıtı devrimci enerjisini devrim hedefinden saptırmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda barış kavramının içi boşaltılarak savaşı yaratan sömürgeci devletin ve emperyalistlerin kullanımına sunulmaktadır. Devrimci proletarya halklar arasında barışı ve dünya işçi sınıfının birliğini stratejik olarak savunur. Bu siyasal stratejik savununun nedeni her ülke proletaryasının kendini sömüren ve ezen kapitalist devlete ve genel olarak emperyalizme karşı mücadele birliğinin sağlanmasıdır. Devrimci proletarya stratejik planda kapitalist devletle ve emperyalizmle barışı asla savunmaz. Farklı dönemlerde “barışa ve savaşa” dayalı mücadele yöntemlerinin herhangi birinin ön plana çıkması devrimci stratejiye bağlı taktiklerin konusudur. Bu taktiklerin stratejiye uygunluğu, devrimci proletaryanın örgütlenmesinin ortamının oluşmasına ve savaşımının güçlenmesine hizmet edip etmediği ölçülerek sınanabilir.
Sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı savaşan ezilen halklarla, devrimci mücadeleyi yürüten proletaryanın çıkarı ve düşmanı ortaktır. Dolayısıyla devrimci proletaryanın her başarılı mücadele pratiği ezilen halkların da mevzisidir. Ezilen halkların emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı kazandığı her mevzi aynı zamanda devrimci proletaryayı güçlendirir. Denklemi böyle kuramayan güçler, kısa vadede statükolarını korumayı ya da konjonktürel “kazanımlar” elde etmeyi başarsalar bile orta vadede egemen sınıflara ve emperyalist güçlere yedeklenmekten kaçamayacaklardır. Bu nedenle devrimci hareket her daim kendini içten fethetmeye çalışan statükoculuğa, pragmatizme ve oportünizme karşı ideolojik savaşımı önemsemeli ve yükseltmelidir. Egemen güçlere objektif olarak yedeklenmeye karşı geliştirilmesi gereken devrimci siyasetin ön koşulu işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadele birliğinin pratikte sağlanmasıdır. Bu yolda devrimci proletaryanın acil görevi Kürt halkının yaktığı ve savunmakta olduğu faşizme karşı isyan ateşini tüm Türkiye’ye yaymaktır. Birbiriyle çelişkileri olan egemen güçler başta Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye halklarını kuşatmış ve katletmeye çalışmaktadır. Sömürü düzeninin devam eden bu saldırıları halkların fiziki varlığından çok direniş ve özgürlük ruhunu hedeflemektedir. Bu nedenle devrimciler hiç durmaksızın bütün imkânlarıyla faşist güçlerin “kuşatmasını kuşatmalıdır”(Mao Zedung).
Türkiye halklarının büyük bir çoğunluğu AKP-IŞİD faşizminin otoriter, baskıcı, anti-demokratik  katliamcı uygulamalarını ve Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaş politikasını kabul etmemektedir. Muhalif çoğunluğun iktidar gücüne karşı harekete geçirilmesi devrimci siyasal öncünün asli sorunudur. Bu nedenle işçi sınıfı ve ezilenlere AKP iktidarının dayattığı faşist politikalar sürekli ve gittikçe güçlenen bir şekilde teşhir edilmelidir. Faşist ve paramiliter güçlere karşı fabrika, işyeri, mahalle, okul ve her alanda yürütülecek teşhir faaliyetinin korunması, örgütlenme planının önemli parçalarından biridir. Anti-faşist örgütlenme faşizmin ürediği tüm kurumları hedef almalıdır. Faşist teröre karşı halk savunması örgütlenmeli ve daha hazırlık aşamasındayken faşist terör örgütleri dağıtılmalı  ve yok edilmelidir. Bu görevleri başarabilmek için her alanda anti-faşist savunma komiteleri oluşturulmalıdır.
Devrimci proletarya ancak daha çok örgütlenerek savaşımı büyütebilir ve ancak savaşımı büyüterek örgütlenebilir. Proletaryanın devrimci görevlerini gerçekleştirebilmesi için örgütlenme ve savaşımın birbirini destekler ve güçlendirir şekilde ele alınması gerekir. Devrimciler bütün imkânlarını ve üretim yeteneklerini bu fonksiyonu yaratmak için seferber etmelidir. Diğer taraftan hedefe kilitlenmiş bir devrimci proletarya siyasal öncülüğü tesis eden bir örgütlenme ve savaşım çizgisine sahip olmalıdır. Devrimci öncü konjonktürün peşinde sürüklenmez. İşçi sınıfını ve ezilenleri devrim hedefine doğru ilerleten özgürlük gücü olarak hareket eder. Öncü kitlelere dışarıdan öncülük edemez, sınıf mücadelesinin tam içinde olmalıdır. Devrimci proletarya böyle bir konumlanmaya sahip olduğunda sınıf mücadelesinin olanaklarını ve olanaksızlıklarını tespit edebilir ve stratejinin bir unsuru olarak kesintisiz devrimci taarruz tarzını gerçekleştirebilir.
Devrimci proletarya faşizmi hiç beklemediği anda ve yerde, hızla, eylem sayısını ve gücünü artırarak vurmalı, yıldırmalı, hareket edemez hale getirmelidir. Bununla birlikte devrimci propaganda ve örgütlenmenin sürekliliğinin sağlanması, her alanda faşist odakların işlevsiz kılınmasının hedeflenmesi, fabrika ve işyerlerinde grev, okullarda boykot gibi çok yönlü mücadele yöntemlerinin olanaklar dahilinde uygulanması gerekmektedir. Mahalleler sivil ve resmi faşist güçlerden arındırılmalı, faşist saldırılara karşı korunmalıdır. Devrimci güçler hiçbir alanda sıkışmamalı, sürekli hareketli olmalıdır. Düşmanın bildiği, kontrol altında tutmaya ve sınırlandırmaya çalıştığı alanlardan derhal çıkılmalı, kitle hareketlerine derin ve kuvvetli köklerle organik olarak bağlılık hedeflenerek hareket edilmelidir. Önerdiğimiz bu tarz kitlelerin kendiliğinden hareketini bekleyen, kutsayan ve böyle hareketlerin kuyruğuna takılmayı marifet sanan miskin, hamkafaların politik siyasal yöntemleriyle karıştırılmamalıdır. Tersine uygun örgütlenme  ve ajitasyon çalışmalarıyla kitleleri iktidar gücüne karşı harekete geçirmek için devrimci faaliyetin organize edilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Devrimci proletarya kitlelerin kendiliğinden hareketlerinin sunduğu fırsatlardan faydalanabilecek yetkinliği bu şekilde kazanabilir.
Bu noktada belirtmek gerekir ki hazırlık savaşı kazanmanın yarısıdır. Fakat miskin ve mücadele dışı bir pozisyonda kalmamak için hazırlığın savaş dışı bir süreç olmadığının, devrimci savaşın ta kendisi olduğunun da iyi kavranması gerekir. Devrimci savaş, her düzeyde iyi ve güçlü hazırlanılarak kazanılabilir. Devrim savaşımının her evresi aynı zamanda bir sonraki savaşım evresinin hazırlık sürecine tekabül eder. Hazırlığın en önemli amaçlarından biri savaşçının mücadele etmeyi öğrenebilmesidir. Toplumsal mücadelelerin seyri hiç kimsenin keyfini beklemez. Tersten keyfini düşünenlerin toplumsal mücadelelerin öznesi olamayacağını da belirtebiliriz. Bu nedenle devrimci proletarya müfrezelerini gösteri, her tür kalkışma, grev, boykot, çeşitli toplumsal muhalefet hareketleri vb. her fırsatta savaşın içerisinde eğiterek ve mücadele komitelerini geliştirerek nihai devrim savaşına hazırlamalıdır.
Bugün bazı reformist pasifist çevrelerin ve unsurların karamsarlığı, umutsuzluğunun tersine Kürt halkının eşitlik, özgürlük ve adalet isyanı devrimci proletaryanın güçlenebilmesi için önemli bir fırsat yaratmıştır. Devrimciler tüm memleket sathında AKP-IŞİD faşizmine karşı daha çok barikat kurmalı ve derin hendekler kazmalıdır. Saraylara savaş, kulübelere barış…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız