Tarık Akan’ın ölümü ve Türkiye gerçekliği – Mahir Baykurt

1906

Tarık Akan hayatını kaybetti. Ölüm üzerine konuşurken bile çok dikkatli ve sorumlu davranmak zorundayız. Bu zorunluluk Türkiye’nin içinden geçtiği zor dönemden kaynaklanıyor. Türkiye’de artık ölümler de çok politikleşmiştir. Tarık Akan’ın ölümü Türkiye’yi boydan boya bir soğuk savaş arenasına çevirdi. Mevcut yarılmayı soğuk savaşda tam ifade etmiyor yaşanan tam bir nefret savaşıdır. Türkiyenin bir yarısı öteki yarısına nefret kusuyor. Türkiye çok derinlerden ve boyutlarını kimsenin tam tahmin edemeyeceği cehennemi bir girdaptadır. Her olay ve sıradan her gelişme vb yaşananlar kolay kolay durmayacak ve sonuna kadar gidecek iç savaşın ön çatışmalarıdır.

İç savaşlar tarihin tanıdığı en acımasız savaşlardır ve Türkiye cihatçılığı kan dökücülük ve canavarlıkta Suriye’dekileri aratmayacaktır. Böylesi tehlikeli bir sürece AKP ve IŞİD tepeden tırnağa ve hazırlıklıyken Türkiye işçi ve emekçileri ne bilinç olarak ne pratik olarak kendilerini Allah’a havale etmiş durumdadır. Karşı taraf ki, tam anlamıyal kana susamışlar ordusu durumundalar ve devlet arkalarında. Devlet kuvvetleri üniformalı IŞİD ideoljisindekilerden oluşurken sivil kesimler tepeden tırnağa silahlanmış durumdalar. Bizim cephe ise tırnak çakısı bile taşımakta terddüt ediyor.

Tarık Akan’ın ölümü üzerine düşünürken buraya vardık. Amiyene tabirle artık Türkiye’de her yol terör ve şiddete açılıyor. Zaten bir ölüm olayı olmadı, bir sanatçının ölümü toplumsal yarılma ve histeriyi tavan yaptırdı. Üstelik Tarık Akan orta bir yerde durmaktaydı. Sanatı ve kişiliği tartışmamızın dışındadır. Siyasal olarak Doğu Perinçek çizgisine yakındı. Doğu Perinçek’in iki ayağıda tam boy karşı devrim ve halk düşmanları cephesindedir. Utangaç değil utanmazca AKP yi desteklemektedir.

Tarık Akan için aynı aynı şeyleri söylemek haksızlık olur ve ölümü sonrası oluşan ortamda bunu gösteriyor. Bu süreçte duygusal yaklaşımlar ve gerilimler halkın cephesine zarar verir. Sekterliği ve bilinç bulanıklığını ikisini birden reddetmeli ve çok büyük bir sorumlulukla halkın güçlerini ve cephesini büyüten ve devrimcileştiren gelen savaşa bilinçli be bilenmiş olarak hazırlanmalıyız.

Tarık Akan kendisini hep halkın ve ilericiliğin yanında kabul etti ve öyle davrandı ancak yanlış bir çizgide duruyordu. Bu çizginin kabul edilemez boyutu ise Kürt sotununda aldığı tavırdır. Kendisi dahil Türkiye’de kendilerine Türk! aydını diyen bir kesim Kürt şehirleri yakıp yıkılırken bunlar JÖH ve PÖH leri destekleyen açıklama yaptılar. Bu kendilerine Türk aydını diyenler için tarihe çivilenmiş utanç belgesidir. Sanatı ve kişiliğiyle milyonların kalbinde yer bulan Tarık Akan’da maalesef bu ibret belgesini imzalayanlar arsındadır.

Bunlar bilinerek söylenmesi gereken kendi çelişkileriyle birlikte Tarık Akan’ı halkın cephesinde kabul etmeliyiz. Bu Tarık Akan’ı aşan geleceğimizi belirleyen varlık yokluk sorunumuzdur. AKP- IŞİD dinci, fanatik faşistlerine karşı cephemizi Tarık Akan’ı sevenleride kucaklayacak bir bilinç ve esneklikte örmemiz gerekiyor. Türkiye’nin bütün devrimci, ilerici birikimiyle Kürt devrimciliğinin birikimini kitlesel boyutlarda ve güven temelinde örmek bir tercih değil nesnel gerçeklerin getirdiği bir zorunluluktur. İlk adımları atabilirsek mücadelenin sıcaklığı ve haklılığımız sonrasında zor ama büyük bir özgürlük patlamasını yaratacaktır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız