Mimbiç’i özgürleştirme hamlesinde ölümsüzleşen Eylem Ataş’ın ölümsüzlüğünün birinci yılında, onunla birlikte hamlede yer alan bir özgürlük savaşçısının, ‘Mimbiç’de neden savaşıyoruz’ başlıklı geçen yıl yayınlanan yazısını sizlerle paylaşıyoruz. Yazının tamamı aşağıdaki gibidir.

Bildiğimiz ve bilmediğimiz, adına silah denilen bütün öldürücü araçların, otomatik tüfeklerin, çeşit çeşit bombaların, değişik çapta mermiler fırlatan topların, zırhlı araçlar ve füzelerin kullanıldığı, filmlerde ve çok heyecanlı romanlarda sık sık geçen göğüs gögüse bir savaş iki aydır sürüyordu. İki taraf karşı karşıya, denk silahlarla, keskin nişancılarla mevzilenmiş ve hiçbir görüntüyü affetmiyor, hemen her gün her iki taraftan da ölüler ve çok sayıda yaralının olduğu kayıplar veriliyordu. Eylem yoldaşımızı böylesi bir mevzide, füze atışında kaybettik. Aynı füze atışıyla bir YPG’li ağır yaralandı.

Başından beri Mimbiç hamlesinde yer alan iki taburumuzdan üç savaşçı ile dikkatle mevzilerden çekilerek bir araçla, bazı görevler için karargaha gitmek üzere yola çıktık. Yolumuz irili ufaklı, bu hamlede özgürleştirdiğimiz ve kontrol ettiğimiz, hemen tümü Arapların yaşadığı köylerden geçiyordu. Geçerken ve dönerken tüm köylerde küçük çocuklar istisnasız minik elleriyle zafer işaretleri ve yüzlerinde gülücüklerle bizi selamlıyorlar. Büyüklerin aynı hareketleri yapmacık, içten olmayabilir; ama çocuklar sahtelik bilmezler, onların yüreklerinden gülerek kendi kahramanlarını selamladıkları göz bebeklerinden açık okunuyor.

O gün bu Arap köylerinden birinden geçerken aracımızın yavaşladığı bir anda yaşlılar, gençler ve çocuklardan oluşan bir grup bizi durdurdu ve ısrarla evlerine davet ettiler. Alışıldık bir durum olmasa da ısrarlarını kıramadık ve davetlerini kabul ederek evlerine gittik. Çat pat karışık bir dille sohbete başladık. Biraz sonra kahveler önümüze konuldu. Tam içmek için kahve fincanına uzandığımda köyün büyüğü olduğu anlaşılan yaşlı adam beni durdurdu ve fincandan bir yudum kahveyi tabağa döküp içmek için ağzına götürürken, ne yapmak istediğini anladım ve seri bir hareketle onu vücut temasıyla engelleyerek kendilerine güvendiğimizi bildiren hareketler yaptım, kahveyi ondan önce içtim. Bir anda yaşlı adam ayaklarıma kapadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Aynı anda soyunarak vücudundaki işkence izlerini gösterdi. Onunla birlikte evin kadınları ve çocukları da ağlamaya başladı. Duygu yüklü bir ortam oluştu; bizim iri yarı sert gerillamız Cemal de gözyaşlarına hakim olamayarak ağlayanlara katıldı.

Sabrın çatlayıp taştığı zamanlardı. Mimbiç. Tam olarak zincir tutsaklığı gibi sabıra sahip olmayı hissettiyordu yaşanan zamanlar. Bir yanda kan kusan namlulara karşı daha fazla direnç olmuştu çocukların özgürlük kokulu zafer işaretleri. ”Coğrafya kaderdir” derler. Sapsarı kuru topraklar gibi dinmeyen acıların coğrafyasındaydık. En fazla benzeyen yanımız ise aynı dili konuşmasak da aynı acıya sahiptik. Yürek çağrısını en derinden hissedip bir kez bile durmayan hayatı kısaca dondurup izleyebileceğimiz yerdi Minbiç. Burada, yaşamda önceki gibi sadece bir seyirci değiliz; hem yöneten hem oynayanız.

Biz Mimbiç’te ne arıyorduk, niye acımasız bir kırımın cehennemine girdik? Mimbiç’te yaşayanların yoksul Araplar olduğundan başka birşey bilmiyoruz ve hiçbir tanıdığımız yok. Bu arada yaşayan insanların kimlikleri gibi, inançları ve düşünceleri hakkında da hiçbir bilgimiz yoktu. Onların inançları gibi Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani veya başka bir kimlikleri bizi ilgilendirmiyor. Mimbiç’te bir köy evinde ağlayarak bizi karşılayanlar herşey için yeter ve artar. Biz Türkiyeli Özgürlük Güçleri olarak baskı, işkence, katliam altında olan tanımadığımız o köylüler için dövüşüyoruz ve dövüşeceğiz. Başka amaçlarımız elbette var, ama niçin orda ölüyorsunuz diyenlere Mimbiçli yaşlı Arap köylüsünü anlatıyoruz ve özgürlük başka birşey değil diyoruz.

Burada herşey donuyor. Türklük, Kürtlük, Arap veya başka bir millet ve milliyetler yok oluyor. Yaşam, inanç, kültür, kimlik, cins ve renk kayboluyor. Çaresiz köylülerin hıçkırıklarla boğulan özgürlük sevinçleri, sadece özgürlük kalıyor. Biz Mimbiç’te bunun için savaşıyoruz. Ve bu herşeye değer.

Her devrimin bir hikayesi vardır. Burada yaşadıklarımız, bu toprakların öz insanlarının hikayesi olarak kalacak, belki kuşaklardan kuşaklara akacak.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız