Düşlerini Hayatla Buluşturanlardan Bir Kesit- Ceren Güneş

1509

Düşlerini Hayatla Buluşturanlardan Bir Kesit

Erken tanıştığım geç tanıdığım arkadaşlardan oldu Nurhak ve Bayram Ali. Yaşamın ihtiyaçlarının da etkisiyle uzun süreler bir arada kalamadık bu özgürleşme alanlarında. Ama rüzgarın en sert ve yıkıcı estiği, “dostça” esmediği zamanlarda hep bir aradaydık, yan yana geldik, göz göze durduk. Yani zamana anlamını veren yaşanmışlıklar ve yaşamsa, bildiğimiz ölçülebilir bir zaman kavramından çıkarsak çook uzun zamanlar birlikteydik diyebiliriz.

Aynı yere bakarak aynı yolda yürümek, birbirini hissedebilmek, insanın kendini kavramasını sağlayan amasız, fakatsız bir güven. İnsanın ancak aynı sofraya oturup aynı kavgaya soyunduklarıyla kurduğu o şartsız koşulsuz doğrudan sahici ilişki, sahici sözler. Düzenin etrafımıza ördüğü duvarları, yanılsamaları, garip şekillere büründürerek gösteren aynaları tuz buz eden, keskinliği sadeliğinden gelen, önce buz gibi çarpan sonradan insanın içini ısıtan bir şeydir sahicilik. Bunu hissedebilenlerimizse ne şanslı.

Yaşamın koşusundayken bazı şeyler anlamını bulamaz, kenarda kalıverir. Bakan ama görmeyen gözlerden midir, yaşamın hızından mı ya da bazı şeylerin ancak bir süre sonra gerçek anlamına ulaşmasından mıdır bilinmez, sonradan fark eder, anlarız ve kavrarız o bazı şeyleri. Hak ettikleri anlama o an değil, sonra olacak olanlarla ulaşırlar.

Şimdiye kadar yazdıklarım; “güzelliklerimize” dair bir şeyler anlatmanın ve onları hiç soğumayacakları sıcaklıklarıyla hissetmenin daha anlaşılır ve kolay bir yolu olabilmesine bir çare olsun diyedir. Yine de kelimeler ve hisler arasında insan çaresiz kalıyor. Dopdolu, hızlı ve yoğun bir deryada yaşarken, yaşamaya çalışırken hayatı payınıza düşecek olanı düşünmezsiniz; düşünmediğiniz için de sınırsız ve özgürsünüzdür. Yalnız sevginin ve özgürlüğün esintisi çarpar yüzünüze. Böyledir hep gidişlerimiz, yumuşak ve şefkatli, en iddialılarından, en ansızlardan, en yücelerden. Öyle de oldu gidişleri, gidişleriniz.

Nurhak, Efrin savaşı öncesinden oraya konumlanan arkadaşlardandı. Efrin’e gidişinin üzerinden bir süre geçmişti işgal saldırısı başladığında. Memleketine benzerliğiyle alışkını olduğu coğrafyaya, toprağın kokusuna, havanın nemine gidişi başlı başına bir heyecan, mutluluktu onun için. Gayesiz, kaygısız, kendinden emin, en çok da yolculuğunun ortağına duyduğu güven. Bana hiçbir şey olmaz diyerek şakalaşmıştı yol boyu, yolculuk ortağının bileklerini, gözlerini göstererek, benim yanımda bu varken bana hiçbir şey olmaz demişti. Mermisi de silahı da yoldaşlıktı, hayallerinin heyecanıydı. Öyle verdi kavgasını. “‘Bir yoldaştı’ diyecekler arkamdan bu taç bana yeter başka bir şey istemem” diyenlerdendi. Kendini özgürlüğün kavgasına öyle koydu, öyle kalabalık ve sade. Günümüzün aşınan devrimciliğine, karşılık bekleyen, devrimciliği bir yetki ve unvanla birlikte ceket gibi taşıyanlara karşı sadece arayışının peşinde bir devrimci olarak koydu. “Sadece” bir komünar. Şimdilerde “kabul görmeyen” bir devrimcilikti onun yaptığı. Süssüz, kendini allayıp pullamayan bir devrimciydi o.

Özgür alanlara geçtiğinde ilk başlarında epey zorlanmıştı. Zorlanmasının nedeni aklındaki sorgulamalardı. O zamana kadar yürüttüğü mücadeleyi sorguluyordu. Türkiye devrimci hareketine sirayet etmiş -miş gibicilikle, kendindeki tezahürüyle uğraşıyordu. Böyle gelmiş böyle giderlere, halinden memnun yaşamlara, ağırlığı olmayan eylemsiz sözlere gerçek neydi diye soruyordu. Statükonun içinde insanların sadece o an ne olduğuyla ilgilenen tüketici “örgütçü” anlayışa, hemen bir şeyleri kategorize ediverici yaklaşımlara karşı soruyordu sorularını. O alışmışlıkları reddettikçe kendi sınırsızlığını ve özgürlüğünü keşfediyordu.

Baktığı tek yer ülkesininin sokaklarıydı. Nurhak’ın bakışlarını o sokaklarda bulabiliriz. Sokaklar anlamını arıyor, anlam bulabilecekleri kavgayı, direnişi ve coşkuyu arıyor. Köşe başları barikatlara hazırlıyor kendini, sokak lambaları güçlü sloganlara. Gözümüz takılıyor olan bitene, o sokaklara… “Sigortalı hayatlarda” kalp sıkışması gibi aldığımız nefes bize yetmez, bunaltı halinin ilacı ciğerlerimizi yakacak olan sokağın havasıdır. Boşlukta durmuşcasına aykırılığımız, kendimizi var edebileceğimiz yer kavganın kendisidir. Nurhak’ın o sokaklarda gördüğü buydu, hazırlığı da bunaydı. Düşledi ve düşleri için onları sahici kılarak yaşadı.

***

Onlar hep en güzellerimiz ve en iyilerimiz olarak kalacaklar, onları ölümsüz yapan komün gücünün değerleri; yoksunlaştıran sisteme karşı kazanacağımız zaferle, o zafere giderken bir sarmaşık gibi yayılacak olan o değerlerdir. Gelecek, en sert zeminde dahi kök salacak bir çatlak bulan özgürlük tohumlarının ebediliğidir. Onların ölümsüzlüğü; asla durdurulamaz ve saklanamaz olan, hepimizin ta içinde taşıdığı özgürlüğün kudretindendir.

Acıyı hisset, umutlarını hisset, özgürlüğü hisset. Düşle. Düşlerinden korkma. Gözlerini yerden kaldır; oralarda saklanmış olan güneşi göreceksin.

Ceren GÜNEŞ

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız