Hasan Ocaklaşmaya! – Can Dorean

1635

  24 yıl önce bu gün Gazi mahallesinde büyük bir direniş yaşandı. Öylesi bir direniş ki, direniş ruhuyla, öncü yoldaşları ve de onların yoldaşlığıyla büyük dersler ve örnekler barındırıyor içinde. Gazi ayaklanması diye andığımız bu direniş günümüzde faşist devlet ve yandaş medyaca unutturulmaya çalışılıyor. Buna karşılık, muhalif medyadaysa göze değen bir şey bulmak mümkün değil. Sadece olayın kronolojik ardıcıllığı dizilmiş birkaç yazı bulunabilir. Bunlarsa Gazi ayaklanmasını devrimciler ve ezilenler-emekçiler açısından bir şekilde ele almak için yetersiz kalır…

Bu yazının amacıysa  tarihden kopuk olmayan günümüz için dersler çıkartmak ve de direnişi yüceltmekdir.

Olaya kısaca bir gözatalım :

12 Mart 1995 akşamı saat 9 sularında Gazi mahallesinde 4 kahvehane ve bir pastanenin taranması  ile başlayan olayların hemen ardından katil devlet tarafından piyasaya bir çok  komplo senaryosunun sürülmüş olması olayların yaşanmasındaki diğer faktörlerin yanı başında olaylardan sorumlu tutulması gereken  devleti hedef gösteriyor. Olaylarla ilgili gerçekleri elinden geldiğince çaptırmaya çalışan devlet ilk başda PKK yi hedef gösterir, dahası alevi-sünni kavgası olarak yansıtmaya çalışır ve sonuç olarak da  muhalifleşmeye başlayan kent yoksullarını, mahalle alevi ve de kürtlerini, ‘iyimser davranışımız’ olarak adlandırdığı kıyım ve katliam türünden bir bastırmayla  sönümlendirdi.

Kitlesel yanıyla :

Bu saldırıda cemevinde barınan bir alevi dedesinin öldürülmesi, uzun zamandır bu bölgede biriken öfkenin bir anda Gazi mahallesi sokaklarına dökülmesine yetti. Tepkiler orada kalmayıp başka mahallelere yayıldı; başka mahallelerden Gazi’ye kitlesel, ya da grup grup seferler yapıldı; İstanbul dışında da dayanışma eylemleri gerçekleşti. İlkin İstanbul varoşlarına sıçramıştı, Ümraniye ve 1 Mayıs mahalleleri daha sonra Ankara Kızılay meydanına kitlelere akmıştı. Adeta o güne değin emekçilerin biriken tüm sancılarının oluk oluk bir çıkış bulup, kabından taşması gibi bir şeydi. Bu noktada kuşkusuz Türkiye Devrimci mücadelesi ve ezilenleri-halkları bakımından da bir dönemeç aşılmak üzereydi. Bunun izleri 95’ten bugüne bize şu çıkarımları yaptırtıyor :

  1. 95 Mart eylemleri işçi sınıfının hemen hemen en çok ezilen kimliklerinin kent yoksullarıyla birlikte gerçekleştirdiği eylemler olması bakımından önemlidir.
  2. Bu türden apansızın doruk noktasına ulaşan devrimci öfkenin siyasallaşıp bir başkaldırı olması noktasında öznel müdahalenin yani, devrimci örgüt müdahalesinin bu kitle patlamasını nasıl  değerlendirmeli kısmı gün yüzüne birkez daha çıkmıştır. Devrimci öncünün olmadığı böylesi devrim uğraklarının kitlelerin-halkların kendi kaderlerine terk edilemeyceği kritik durumu kavranmıştır.
  3. Var olan direnme mantığının ki, bunun büyük bir yanı popülist stratejik savunma hattında ayaklanmayı sürdürmektir, artık level atlayıp stratejik saldırı pozisyonuna geçmesi gerekmektedir. Bu da yine üst maddeyle bağlantılı olarak devrimci öncü örgütün ve militanların stratejik-taktik üretkenliğiyle ve kararlılığıyla olabilecek bir durumdur. Kuşkusuz bunu Gazi’de deneyimlemiş bulunduk.

 

Gazi’de bu dönemece ezilenler ve işçi sınıfı nezdinde başka bir düzleme taşıyan bir devrimci öncü örgüt damga vuramasa da militan kadrolar ciddi deneyimler elde ederek yıldızlaşmışlardır. Ciddi komutanlaşma ve adanmışlık örnekleriyle bugün bellekler diri tutulmalı, Gazi’ye bakılmalıdır. Kuşkusuz o komutanlardan biri de Gazi barikatlarına can veren Hasan Ocaktır.

Hasan Ocağa dair :

’’’Hasan Ocak yoldaş, bir dava adamı, yiğit bir eylemci, gününün yirmi dört saatinde devrimin havasını soluyan bir inanç ve irade sembolüydü. Partimizin kurucu üyesiydi. Birlik devrimimizin hemen ardından, 12-15 Mart 1995 tarihlerinde İstanbul’un Gazi semtinde bir faşist katliama tepki olarak patlak veren Gazi ayaklanmasını yönetenlerden biriydi. Bundan dolayı Gazi Komutanı unvanını aldı. Hasan yoldaş, bu ayaklanmanın ardından 21 Mart’ta siyasi polis tarafından kaçırılıp, ağır işkencelerden sonra, 26 Mart’ta telle boğularak katledildi. İşkencehanelerde ser verip sır vermeyen bu yiğit savaşçıyı katledenler, onu gözaltında kayıplara kattılar. Partimiz, yoldaşımızın ailesi ve başka kayıp yakınlarını da içine alan dişe diş bir mücadele sonucu Hasan yoldaşımızı bularak, 19 Mayıs 1995’te 10 bin kişinin katıldığı görkemli bir cenaze gösterisiyle Gazi’de uğurladı. Sevgili Gazi komutanımız, gülümseyen resimleriyle gözaltında kayıplara karşı yürütülen mücadelede bayraklaştı.
MLKP-K’nın yönetici kadrolarından olan Hasan yoldaşımız çok yönlü özelliklere sahip bir komünistti. O, gelecek toplumun insanıydı. Militanlık, adanmışlık, baş eğmezlik, sınır tanımaz özveri, yaratıcılık ve komünist duygunun egemen olduğu coşkulu bir ruh hali, O’nun özelliklerinden bazılarıdır.’’  (
http://mlkp-info.org/?kategori=1062&icerik_id=1768&Hasan_Ocak  )  

Dolayısıyla  bugün faşizmin ve faşist uygulamaların kendini en temelden devletin beka sorunuyla özdeşleştirdiği şu günlerde Gazi bir mağduriyet olarak okunmamalıdır. Varoşlardan akan derin emek sömürüsü ve ezilen kimliklerin sentezlenmiş öfkesinin bir isyan ve birlik ruhuna dönüşme dinamiklerinin bugün hala bu topraklarda mevcutluğu hatırlanmalı. Dolayısıyla tohumları militan Hasan Ocaklarca atılmış  mücadele örneklerinin, deneyimlerinin ciddi anlamda önderlik ve komutanlık edecek öncü ve önderlerde  tarihsel bir misyonun yerine getirilmesini de aşmalı,  AKP-MHP faşizminin gün be gün emekçi ve ezilenlerin boynuna geçirmeye çalıştığı ilmiği söküp atmaya odaklanmalıdır.

Cumartesi annelerinin dinmeyen acısı ve öfkesi bugün bu belleği diri tutmalı. Dünden yarım kalmış birçok kapanmamış hesabımız yeni raundların vaktinin geldiğini aciliyetiyle beraber hatırlatmakta.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız