Yaşamları Savaş Manifestomuz, Kavgaları Zafer Andımızdır! – DKP/Birlik

1874

“Öyle ölüler vardır ki, ben onların öldüklerini
düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım.”

Direniş tarihinin yazıcıları özgürlük savaşçıları, Nisan’ı düşlerinin renkleriyle bağladılar Mayıs’ın kavga gününe. Özgürlüğün, arayışın, komünarların tarihiydi bu; denizde fener misali yanan ışıktı yön gösteren, hedefi aydınlatan. Zamanın farklı kesitlerinde mevcut sürgite karşı bir söylem ve eylemin pratiği olarak, berrak bir eşik koydular önümüze; Meryem Güler’lerin cüretli arayışı, Orhan Yılmazkaya’nın destansı Bostancı direnişi, Dar Azza topraklarında yeniden anlam buldu.

Dar Azza’da olanı anlayabilmek için komünar ruhu hissedebilmek ve anlayabilmek gerek. Dönüp tarihe bakmak, komünarların varoluş dinamiklerine bakmak gerek. Neydi onları düşlerine çılgınca koşturan, delice bir coşku ve yaratıcılıkla eylemlerini gerçekleştiren; neydi bu cüretin, cesaretin, içten gülüşlerin kaynağı…

“Onlar bizim isyan kıvılcımlarımız.” Meryem Güler, ölümsüzleşenler için böyle not düşmüştü hapishanede defterine. O, Kürt halkının özgürlük mücadelesini, Anadolu’nun asilerine taşıma perspektifiyle mücadelesinde harmanladı. Özgürlüğün nefesini Kürdistan dağlarından Karadeniz yaylalarına taşırken kıvılcım bıraktı ateşlediği mermiyle.

Sonra bir soru düşecekti tarihe; “Düzene, sömürgeciliğe, kapitalizme, emperyalizme ‘zındık’ olmadan nasıl yaşayabiliriz?” Bedreddin’in sorusunu bugüne taşıyan Orhan Yılmazkaya, Bostancı direnişiyle bir yanıt verecekti. Devrimin yaratıcılığı, özgürleşmenin sınırsız gücü bu direnişte somutlaştı. Mevcuta bir red, içinden çıktığı devrimci ortama bir itiraz, devrimi hatıralara getiren ve yeniden onu hedef alan bir vuruştu Bostancı. Onu tarih yapan buydu. Akıp gidende sürüklenmemekti; akıntının yönünü belirleyen olmak gerektiğini imledi duruşuyla, yani özneyi yeniden koydu sahneye. Devlet isimsiz ve sahipsiz bırakmaya çalışsa da nafileydi; bir kez yazmıştı devrimci irade ve kararlılığını Bostancı sokaklarına statükoyu redderek. Bostancı; devrimci hareketin çıkmaz sokağında bir basamak koymaktı.

Ve yine bir gün pusulasını 71’den, Meryem Güler’den, Orhan Yılmazkaya’dan alan Dörtler, yola düştüler memleketi özgürlüğün rengi maviye boyamak için. Dörtler’in tarihi çıkışlarının anlamı, ateşledikleri silah, devrimci iradelerinin gücü, 4 yürüyüşçü, 4 özgürlük savaşçısı olarak faşist Türk devletinin beslemesi çetelerin karşısına dikilmelerinden değildi sadece. Cesaret, cüret, inanç devrimcinin içinde sakladığı cephanesidir. Ancak Dar Azza’nın anlamı, Rojava’da halkların özgürlük savaşını Türkiye’ye taşıması, memleketi işaret etmesi, sürüklenme halinden çıkıp yeniden esası gösteren bir eylem olmasındadır; yapılamaz, olamaz denilene, çekilen duvarlara, zihinlerdeki engellere yaptığı itirazındadır. Bize bir pusula bırakmıştır Dar Azza. Meryem Güler’den, Orhan Yılmazkaya’dan öğrendiklerini eylemişlerdir; arayışsız yol açmanın mümkün olmadığını ifade etmişlerdir. Dar Azza bir ilktir, sonucundan bağımsız başlıbaşına bir zafer, bir atılma halidir. Devrimci Komünarlar’ın kendini varettiği, varlık sebebi olan kopuş ve atılım hamlesinin gerçekle buluştuğu andır Dar Azza. Ve bu tarih bizimdir.

Orhan Yılmazkaya’nın, Meryem Güler’in yaşamı Dörtler’in savaşında yeniden yeşermiştir. Dörtler, cephanelerindeki son mermiye kadar savaşmışlardır. Kızıldere’de devletin tüm ordusu esir alamamışsa Mahirleri, Bostancı’da bir devrimci tek başına devletin faşist sürülerinin karşısında çarpıştıysa fedaice ve düşmanı şaşkına çevirdiyse özgürlüğün aklı ve cüreti ile, Dar Azza’da Dörtlerimiz de; İdil, Cihan Zahide, Cömert hepsi tek tek, her biri hep birlikte, çete sürüsünün başedemediği bir direniş sergilemişlerdir. Onların yaşamı biz Devrimci Komünarlar’ın savaş manifestosudur.

 

Meryem Güler’den Orhan Yılmazkaya’ya cüret, Dar Azza’da hayat buluyor!

Yaşamları savaş manifestomuz, kavgaları zafer andımızdır!

 

DKP/Birlik

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız