İnternet Yasağı, Neden Haziran Ayaklanması’nı Update Etmesin? – Hevi Devrim

1408

Erdoğan başta gençlerin olmak üzere toplumsal/sınıfsal tüm muhalefet dinamiklerinin sesini kısmak; etkileşim, sosyalleşme ve örgütlenme kanallarını kapatmak için canhıraş uğraşıyor. Gezi’den hemen sonra internet sansür ve yasaklarına sarılmıştı, bugün de aynı yoldan ilerliyor.

Burjuvazi ve devleti, her dönem bilginin ve enformasyon akışının tekelini elinde bulundurmak ve kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmek ister. Ancak bu, burjuva demokrasilerinin olduğu ülkelerde daha örtük bir biçimde yapılır. Faşist AKP iktidarı ve şefi Erdoğan’ın ise böylesi dolambaçlı bir yolu ne kullanmaya niyeti var ne de durumu. Yapılacak yeni yasa ile yasak ve sansürü derinleştirmeyi; interneti, başta sosyal medya ağları olmak üzere, tamamen denetimi altına almayı, kendi iktidarı ve faşist devlet aleyhine gelişebilecek bilgi ve enformasyon akışını engellemeyi hedefliyor.

AKP’nin gücü, burjuva sınıf programını tüm toplumun çıkarınaymış gibi bir yanılsamayı, kitlelerin büyük bir kesimi içerisinde örgütleyebilmiş olmasındaydı. İşçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin, ezilen Kürt halkı ve azınlıkların, ezilen mezhep ve dinlerin, yani toplumun tüm kesimlerinin demokrasi, özgürlük, refah ve adalet talep ve beklentilerini karşılayabilecek bir aktör olarak kendisini sundu. Burjuva demokrasilerinin kapsama yeteneğinin daha geri bir versiyonu ile kitleleri kendisine yedeklemeyi başardı. Ancak deniz bitti. Hem neoliberal sermaye birikim rejiminde yaşanan tıkanmayla kitleleri kapsama kapasitesinde yaşadığı daralma hem de yolu düzlemiş olmanın yanısıra yaşadığı güç zehirlenmesi ile tekçi egemenlik biçiminde karar kılması sonucu karşı cephesini büyüttü. Bu noktadan sonra, geri atılacak her adım, onun tepetaklak olmasına yol açardı. Haziran Ayaklanması’nın ona suflesi buydu. Ve faşist Erdoğan dersini iyi çalıştı. Yola devam, dedi. Her daim, toplumsal muhalefeti parçalama taktiklerine güvendi. Ancak bunun etkisi de bir yere kadardı, Kürt düşmanlığı, laik-dindar karşıtlığı, yeni Osmanlıcılık hayalleri doğrultusunda atılan adımlar vb.nin de kesmediği zamanlardayız. Bugün Türkiye’ye baktığımızda şunu çok rahat söyleyebiliriz: İnsanların ihtiyaç ve özlemleri karşılanmak bir yana sürekli bastırıldı ve bu, toplumu adeta bir düdüklü tencereye dönüştürdü.

Bugün dünyada yeni bir isyan dalgası yaşanıyor. Sudan’dan Lübnan’a, Şili’den Amerika’ya, Hong Kong’dan İran’a, Fransa’dan kıta Avrupası’nın bir çok yerine, bu isyan dalgası inişli çıkışlı bir seyir izlese de bitmiyor. Bir yerde sönümlenirken bir başka yerde beliriveriyor. Erdoğan’ı korona sonrası derinleşen ekonomik krizle birlikte, derin düşüncelere sevk eden bir konudur halk isyanları. Bir Gezi daha yaşanmasın diye, korona krizi sonrası oluşan konjonktürü de değerlendirerek, gözetim ve denetim mekanizmalarını çok daha sıkılaştırıyor, baskı ve zoru uygulamakta fütursuzlaşıyor.

AKP ve Erdoğan, tüm medya araçlarını kontrolü altına almış olmasına rağmen, artık gündem oluşturamıyor. Çünkü sosyal medya ağları üzerinden akan başka bir enformasyon var. Günün her saati, naklen yayınlanan miting, açılış, toplantı vb konuşmalarına; tek kale maç misali yapılan tartışma programlarına rağmen bunu yapamıyor. Toplumsal muhalefet dinamiklerini bastıramıyor. Ve her seferinde, farklı bir gündem üzerinden köşeye sıkışıyor. YKS sınavına girecek olan gençlerle buluştuğu bir youtube yayınında, iliştirilmiş gazeteciler misali iliştirilmiş gençler tarafından ona sorulmayan sorular, gösterilmeyen tepki, youtube yayınının yorum bölümünde aktı. Erdoğan’ın iletişim uzmanları -bu dönem iletişimsizlikte pik yapsalar da titrleri böyle- gelişen bu kontrolsüz tepkiyi yönetemeyince, ağırlığı pozitif yorumlar lehine çeviremeyince (onca troll boşa beslenmiş) çareyi, yorum bölümünü kapatmakta buldular. Ve bu hareket, tsunami gibi dislike’ların gelmesine yol açtı, Twitter’da #oymoyyok TT oldu. Böylece Erdoğan’ın Z kuşağı ile kontak kurma hamlesi, sosyal medyayı ne kadar aktif kullandığını söylediği bu YouTube yayını ile bir kez daha boşa düştü. Z kuşağı ona ters köşe yaptı ve kendi gündemini oluşturdu.

Erdoğan, insanların farklı bir  sosyallik ve örgütlenme alanı olarak kullandıkları sosyal ağların, bugün kendisi için ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu bir kez daha gördü. Zira tek sesli medyaya rağmen Erdoğan ve iktidarı ideo-kültürel hegemonyayı oluşturamıyor, dislike almakta rekor kırıyordu. Sosyal medya ağlarına yasak ve erişim engeli getirmeyi hedefleyen yeni internet düzenlemesini AKP-MHP bloğunun gündemine oturtan tam da bu sıkışmışlık halidir.

İktidar için internet yasağını elzem hale getiren Türkiye’nin son bir haftasına kısa bir bakış

Faşist iktidar, içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş konseptine rağmen kitleleri zapturapt altına alamadı. Kadınların sokakları hiç terk etmemiş, gençlerin yeniden sokağa ısınmaya başlamış olması ise tehlike çanlarının çalması demekti. Ve Erdoğan’ın önünde, sınıfsal/toplumsal/cinsel tüm mücadele dinamiklerini çok daha büyük bir saldırı ile bastırmak dışında bir seçenek yok. Son bir haftadır tartışılan gündemlere bakmak bile bu konuda yeterli veriyi sunmaktadır.

İşçi sınıfı cephesinden saldırının oku kıdem tazminatlarıdır. İşçi sınıfının, büyük mücadeleler sonucu elde ettiği kıdem tazminatı hakkı her dönem yoklama kabilinde gündem olmuştur. Ancak bu sefer korona sonrası büyüyen ekonomik kriz, sermaye sınıfının ihtiyaçları faşist iktidarı bu adımı atma konusunda kararlılığa sevk etmiş durumda.

Kadınlar, toplumsal cinsiyet rejimindeki çatırdamaların da etkisiyle AKP iktidarının sürekli hedefinde oldu. Muhafazakar aile yapılarının içeriden çözülüyor ve çöküyor olmasına karşı kendi tabanını da konsolide etmek için nafakasından kürtajına, aileyi güçlendirme adına boşanmanın zorlaştırılmasından çocuk yaşta evliliklere ve tecavüzcülerin affına kadar birçok tartışmalı yasa ve uygulamayı gündeme getirdi. En son Erdoğan ve Numan Kurtulmuş, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 2011’de imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını yeniden gündemleştirdi. Sokakları hiç terk etmeyen, kadına yönelik şiddete; kadın cinayetlerine; katilleri ve şiddetin faili erkekleri koruyup kollayan yasasından yargısına, polisinden medyasına tüm kadın düşmanı politika ve pratiklere karşı ses çıkaran, mücadele eden kadınlar hep faşist iktidarın baş hedefi oldu.

Kürt halkına karşı savaş ve işgal saldırıları hız kesmedi. 2019 yılı Rojava topraklarında cep oluşturma stratejisi doğrultusunda geliştirdikleri işgal savaşı ile kapandı. Serekaniye-Gri Spi hattı işgal edildi. Yetmedi, hem işgal sahasını genişletmek için saldırılar devam etti hem de Rojava’nın içine doğru suikast eylemleri yapıldı. Son günlerde ise Rusya ve ABD ile artan telefon trafiği, yeni bir işgal saldırısının diplomatik ön hazırlığı olarak okunmalıdır. Keza Başur’da, hava saldırılarının yanısıra Haftanin’e karadan yapılan çıkarma ve işgal hamlesi de sömürgeci faşist devletin Kürt halkının tüm kazanımlarını yok etme ve çökertme planının bir sonucudur. Burada, faşist devlet, Kürt Özgürlük Güçleri’nin sergilediği direniş ve yürüttüğü gerilla savaşına karşı ABD ve bölge gerici güçleri ile yaptığı ittifak üzerinden yol almaya çalışmaktadır. Kuzey Kürdistan’da ise dağ taş bombalanırken şehirlerde de tüm Kürt kurumları hedef alınıyor. Adeta bir siyasi soykırım örgütleniyor. En son DTK’nın kapatılması ve işkencenin açıktan yapıldığı gözaltı terörü Kürt düşmanlığında faşist iktidarın vites büyüttüğünün bir göstergesidir.

LGBTİ+ bireyler ise Haziran ayı boyunca sürekli hedef tahtasındaydı. Diyanet başkanı, Süleyman Soylu, üniversite rektörü… ezcümle iktidar kanadında ağzı olan konuştu, konuşuyor. Yetmedi, Erdoğan sözü aldı; LGBTİ+ bireylere yaşam alanı tanımayacaklarını söyledi ve toplumsal linç için hedef gösterdi. Numan Kurtuluş ise İstanbul Sözleşmesi’nin aile ve toplum değerlerine karşıtlığını, bir kez de toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve kimlik tanımları vesilesi ile yapmış, toplumdaki transfobik ve homofobik duyguları kaşıyarak LGBTİ+’lara dönük nefreti körüklemiştir.

Gençliğe ise hiç gelmiyoruz. Gençlik özgürlük yoksunluğunu etinde kemiğinde hissediyor. Geleceksizlik daha önceki yıllara göre çok daha yakıcı bir sorun. Akademik-demokratik özgürlük namına hiçbir şey kalmadı ve Erdoğan’ın kindar gençlik aşısı da Z kuşağında tutmadı. Tam bu süreçte bir PR çalışması olarak YKS sınavı öncesi youtube gençlik buluşması ise tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Muhtemeldir ki, Erdoğan’ın yeni internet yasasını meclis tatile girmeden geçirme isteği, dislike’ın kuyruk acısından.

Yeni düzenlemeyle esasta getirilmek istenen ne?

– Faşist devlet, internet üzeri yapılan yayınları düzenleme ve yayın yolu ile işlenen “suç”larla mücadele kapsamında, hali hazırda BTK aracılığıyla, hiçbir mahkeme kararı olmadan siteleri yasaklayabiliyor, erişime kapatıyor. Yapılacak yeni düzenleme ile sosyal medya platformlarının da 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” kapsamına alınması amaçlanıyor. Ekşi Sözlük’te açılan bir başlık (misal Bilal’e anlatır gibi başlığı ), BTK kararı ile anında kaldırılabiliyor. Sosyal medya ağlarında da bu tarz bir düzenleme olsun istiyorlar. Elbette, bu düzenleme sonrası, gözaltı ve tutuklamaları yoğunlaştırarak “çizgi dışı” olanları baskılayıp sindirmek de öncelikleri arasında.

– Türkiye’de 1 milyondan fazla erişime ulaşan sosyal medya gruplarına, Türkiye’de temsilcilik bulundurma zorunluğu getirilmek isteniyor. Temsilcilik mevzusu önemli. Böylece, temsilcilikler üzerinden sosyal medya gruplarına yapılacak baskı ile sansürün yanısıra kullanıcıların doğrudan engellenmesinin, hesaplarının süreli veya süresiz bloke edilmesinin hedeflendiğini söyleyebiliriz.

– Ayrıca Türkiye’deki kullanıcıların verilerini, Türkiye’de barındırma zorunluluğu da var. Bu, kullanıcı verilerine devletin istediği an sınırsız erişimini sağlayacaktır. Bu düzenlemeyle sansürün yanısıra her bir kullanıcıyı, gözaltı-yargılanma-tutuklanma korkusu ile baskılamak mümkün olabilecektir. Sansürlerin en derini ve de tehlikelisi oto sansürdür. İnsanı adeta dilsizleştirir.  Faşist iktidar, medya üzerinde oluşturduğu tam kontrol ve hakimiyeti internet mecrasında da kurmak istiyor.

– Say say bitmiyor, engelli parkurun bu etabında ise 72 saat kısıtı var. Bu ne demek? Bir kişi tarafından, sosyal medya ağlarındaki bir paylaşımla ilgili yapılacak hak ihlali, özel hayatın gizliliğini ihlal, hakaret vb iddiaları içeren bir başvuruya, şirket 72 saat içerisinde cevap vermek ve o paylaşıma müdahale etmek zorunda. Elbette devletin güvenliğine, milletin birlik ve beraberliğine kasteden paylaşımlar da hızlıca müdahale edilmesi gerekenler arasında olacaktır. Böylece engellenmek istenen paylaşım, çok kısa bir sürede internetten kaldırtılabilecek.

Türkiye mevcut haliyle bile internet yasağı ve sansürü konusunda dünyada müstesna bir yere sahip. Yeni yapılacak yasayla muhtemelen ilk sıraları zorlayacaktır. Rakamların dili ile konuşalım. 2019 sonu itibarıyla Türkiye’den 408 bin 494 web sitesine erişim engeli geldi. 130 bin URL adresine, 7 bin Twitter hesabına, 40 bin tweet’e, 10 bin YouTube videosuna ve 6 bin 200 Facebook içeriğine de erişim engellendi. Türkiye’de VPN (Virtual Private Network- Sanal özel ağ) kullanımı, 18 Şubat 2014’te yürürlüğe giren internette sansür yasası (artık mahkeme kararı olmaksızın süresiz olarak sitelere erişim engeli gelebiliyordu), sonrasındaki Twitter ve YouTube yasağı sonrası yaygınlaştı. Türkiye, 2019 itibari ile VPN kullanımı konusunda dünya üçüncüsü. Bu, aynı zamanda, Türkiye’nin sansür ve internet yasağı konusundaki sicilinin bir göstergesidir.

Bit, ne engel ne de yasak tanır

Dedik ya, Türkiye 2014 yılında başlayan Twitter ve YouTube yasakları, artan erişim engelleri ile yasaklı internete karşı antremanlı. VPN, sadece kişisel bilginin mahremiyeti için değil esas itibariyle yasağı delmek için kullanılmıştır. Kuşkusuz internet yasağının mümkünsüzlüğünü, öyle ya da böyle bu yasakların aşıldığını faşist devlet de biliyor. Zira bu yasak internetin doğasına aykırıdır. Çünkü içerik tek bir merkezden oluşturulmaz ve yayılmaz. Kullanıcılar ile içerik oluşturanlar ayrı kategoriler değildir. Kullanıcılar da içerik oluşturabilir veya mevcut bir içeriğe katkıda bulunabilir. Türkiye, kullanıcıların salt izleyen pozisyonuna getirmeden internette bilgi ve enformasyon akışını tekelleştiremez. Bunu yaparsa da açığa çıkan şey internet olmaz. En katı diktatörlüklerin olduğu ülkeler bile bunu yapmayı göze almadılar, alamıyorlar. Ancak oluşturulacak gözetim ve denetim mekanizmaları ile özellikle internette dolaşımı ve içerik oluşturma süreçlerini anonimleştirecek kadar konuya/internete hakim olmayanları baskılamak mümkün. Bir diğer handikap ise, bu koşullarda, yasak, sansür ve de denetim mekanizmalarını aşamayıp burjuva faşist devletin çizdiği sınırlar içerisinde internet kullananların el mecbur geliştireceği oto sansürdür. Zaten devletin yeni internet düzenlemesine gitmesindeki asıl amaç, sosyal medya sitelerine erişimi engellemek değil bu erişimin kontrollü, faşist iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde olmasıyken bir diğeri de doğrudan toplumsal muhalefeti baskılayabilmek için kullanıcı verilerinin Türkiye’de tutulması ve istenildiği an bu verilere ulaşılabilir olmasıdır. 

Bilginin, kültürün, enformasyonun ve bunun sonucu olarak  sosyal medya ağlarının bu kadar uluslar arasılaşmış olduğu bir dünyada, internet ulusal çapta yasak ve filtrelemelerle engellenemez. Faşist devletin atladığı şey, bit’in engel tanımadığıdır. Sansürün, erişim engelinin ve site kapatmalarının etkisi,  deyim yerindeyse koşuyu sadece engelli koşuya dönüştürebilir, ama engelleyemez. Engellemek istiyorlarsa, tek çareleri var, o da internetin fişini çekmek. Öteki nafile bir çabadan ibarettir. İnternetin fişini çekmek ise o kadar kolay değil. Zira sermayenin, meta üretim ve dolaşımın bu kadar uluslar arasılaştığı yerde, bu hamle sermayenin varoluş koşullarını dinamitlemeyle de eşdeğerdir.

Çok açık; sosyal ağlara erişim yasaklarla engellenemez. Daha önce Twitter, YouTube ve Wikipedia yasakları nasıl aşıldıysa bu yeni getirilecek olan yasaklar da aşılır. VPN indirmekte mi problemli/engelli, alternatif çözümler bulunur. Tor Browser, artık Türkiye’de indirilemiyor mu, insanlar ellerindeki kurulum dosyasını, dosya paylaşım siteleri üzerinden yayarlar. Dayanışmanın binbir türlüsü var.  

Yasaklar, engeller; kitlelerde iletişim hakkının gaspına karşı biriken öfkeyi katmerlendirecek. Sosyalleşme ve örgütlenme kanallarının engellenmesi, kitlelerin bu yöndeki ihtiyaç ve özlemlerini misliyle artıracak. Bilgi edinme, ifade, sosyalleşme ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tek engelin burjuva faşist devlet ve kapitalist sistem olduğunun bu kadar çıplaklaşması öfkeyi bileyecektir. Bu öfke, bir kez patlamaya görsün, faşist iktidar ve devleti, Amerika’da yaşanmakta olan isyanın, Haziran Ayaklanması’nın update edilmiş haliyle karşı karşıya kalacaktır.

Lübnan’da son yaşanan ve hala ardçı sarsıntıları ile devam eden isyan, Whatsapp üzerinden gelişti. Whatsapp görüşmelerine getirilen vergi; neoliberal yoksulluk halleri koşullarında, aslında insanların sosyalleşmelerine getirilen kısıttı. Ve isyan buradan patladı. Kuşkusuz nasıl ki Haziran’da mesele ağaç değildiyse (ve ama yaşanmakta olan ekolojik krize tepki olarak aynı zamanda ağaçtı) Lübnan’da da sadece Whatsapp değildi. Ancak Whatsapp tüm saldırıların, yoksullukların, yoksayılmışlıkların, özgürlüksüzlüğün cisimleştiği bir şey haline geldi. Ve Lübnan halkı patladı. Şimdi getirilmek istenen sosyal medya yasağı ve engelleri de sadece internet yasağı olarak okunamaz. Ki sadece böyle okunduğunda bile devasa bir mücadele birikim ve deneyimi sözkonusudur.

Sınıf düşmanımıza karşı mücadeleyi çok geniş bir kesimi harekete geçirebilecek olan internet sansür ve yasağı üzerinden yükseltebiliriz. İşçi ve emekçileri, gençliği, kadınları, LGBTİ+ bireyleri, Kürt halkını, Alevileri vb tüm toplumsal kesimleri bir potada buluşturacak olan taleptir sansürsüz internet. İfade ve düşünce özgürlüğü, sosyalleşme ve örgütlenme özgürlüğü, ancak sosyal ağlarla sokakları buluşturduğumuzda, faşist iktidarı her alandan kuşattığımızda imkan dahilinde olabilir. Yarım kalmış bir isyana değil; bu sefer öncü ve örgütlü güçlerin tüm mücadele araçları ile devrede olacağı update edilmiş bir Haziran’a yazgılı olmak için hazırlanalım.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız