Devrimin Yılmaz Koşucusu Ulaş Adalı Ölümsüzdür! – DKP/Birlik

498

Ulaş Adalı; yoldaşımız, arkadaşımız, komutanımızdı. Bir devrimciydi, devrimi hayatına yedirmiş; her an, her yerde yoldaşlığını hissedebildiğiniz biriydi. Umutları ve iddiaları vardı, inancı ve değerleri… Komünar kopuşun öncülerinden, kurucularındandı.

Bazı insanların farkını, sahip olduğu özü hisseder, duyarsınız. Görmeyi bilmeyen gözler, duymayı bilmeyen kulaklar da olsa bunu hisseder, belki anlam vermeyi bilmez ama hisseder. O kendini lise yıllarında katmıştı mücadeleye. ‘90’ların ortalarında başlayan yürüyüşü, yollar, nehirler, dağlar aştı. Ta ki o son güzel noktayı koyana dek devrimin ışığını nerede gördüyse oraya kendisini kattı. O ışığı büyüttü, büyüdü.

Söylenen sözler söylenmemiş, andlar içilmemiş gibi olamaz. Ulaş’ın Gezi barikatlarından Kobane mevzilerine koşarak gelişinin bir nedeni vardı: Devrim! Türkiye halklarının devrim mücadelesinde bir sıçrama yaratmak, faşizmin kıyımdan geçirmeye niyetlendiği ezilen halkların yanında bir devrimci olarak saf tutmak, devrimin önderliğini yapacak bir devrimci savaş örgütünü inşa etmekti onu ve yoldaşlarını Kobane’ye götüren.. Bu güçlü karar ile komünar kopuş hamlesinin öncülerinden ve kurucularından biri oldu. Devrimin bir engeli haline gelmiş, işlevini ve anlamını kaybetmiş ne varsa bir kenara atmaktan çekinmeyen, reddin adıdır komünar devrimcilik. Görmeyen gözlerle yürüyemezsiniz. Komünar kopuş atağı kavganın önderliğine, öncüleşmeye doğru atılan bir adımdır. Bu adım, yanından geçtiklerine omuz atan, çelme takan değil elini uzatan, bir amacın büyüklüğünde birlikteliği ören ve inşa eden bir adımdır. Sırtımıza kambur olmuş yükleri atalım ki daha hızlı daha dik koşalım’ın eyleyişidir bu. Ulaş bu eyleyişin sahibiydi. Halkların birleşik devrim mücadelesinin kuruculuğundaki misyonunu da, TDH’nin birbiriyle kurduğu ilişkileri de böyle okudu.

Devrimciler arasında ne zaman kapitalist değer yargıları geçer akçe olmuşsa, burjuva siyaset yöntemleri ve aklı hakim hale gelmişse; oportünizmden pragmatizme, dükkancılıktan iktidarcılığa eski dünyanın tüm hastalıkları zuhur etmiştir. Orada artık komünizmin özgürlük dünyası belirlemez rotayı. Sahip olmak üzerine kurulu bir örgüt ve devrimcilik inşa olmaya başlamıştır ve kapitalist dünya kendisini devrimciler arasında var etmiştir. Oysa sahiplik ilişkisiyle kurulan bir “olma hali”; yokluk ve sefaletten başka bir şey değildir. Ulaş, dervişane duruşuyla, bu dünyadan kopuşun adı olan Devrimci Komünar çizginin en ileriden sahiplenicisi olmuş, birleşik devrim hareketine kattıklarıyla bunu dışımıza doğru da örgütlemeyi bilmiştir.

Sizce de yeniyi yaratma eylemi, biraz da gerçek ile çelişmeye girmeyi göze almak anlamına gelmez mi?” sözü, onda koşullara, kendi dar dünyalarına teslim olan devrimcilikten kopuşun bir ifadesidir. O, sözüyle eylemini buluşturandır. Hayalgücünü hep heybesinde taşıyandır.

Tarihin bu anında devrim ve karşıdevrim diyalektiğinin hızla işlemeye başladığı bu coğrafyada, Kürt devrimiyle Türkiye devriminin bu kadar iç içe geçtiği koşullarda, faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin keskinleştiği bu kesitte, Ulaş yoldaşın dediği gibi, günün görevi işçi sınıfı ve ezilenlerin cephesini örmek ve faşizme karşı bütünlüklü bir savaş yürütmektir.

Komünar, kendi devrimciliğini ilmek ilmek örendir. Kendini inşa ederek sokaklarda, gençliğin asiliğinde, kadınların öfkesinde, mücadelenin her yerinde komünar ruhunu yaratan, oldurandır. Olmazlarda sürüklenmeyen, nesnel koşullara teslim olmayan, Bedreddin yiğitleri gibi savaşandır. Hiçbir şey bahşetmeyen ama çok şey veren, her verdiğiyle alandır. Ulaş’ın bir röportajında söylediğidir: “Zamanın ruhu devrimci dönüşüm çağını tarih sahnesine geri çağırıyor.” Devrimci dönüşümü başta kendisinde olmak üzere değebildiği her yere yaymaya çalışan, kendisini sakınmasızca bu davaya adayanları durdurabilecek bir güç yoktur. Buzu kırıp yolu açmayı hedefleyen devrimci bir tarzı açığa çıkarmalı, faşizme karşı birleşik devrim için mücadeleyi yükseltmeli, ölümsüzleşenlerimizin izinde devrim koşusunu büyütmeliyiz.