Rüzgar Eken Fırtına, Zulüm Eken Öfke Biçer – DKP/Birlik

570

Sömürgeci TC devleti, “Pençe-Kılıç Harekatı” adını verdiği bir operasyonla, Kuzey-Doğu Suriye ve Güney Kürdistan’ı, eş güdümlü olarak, yoğun bir biçimde bombaladı. Savaş Bakanı Hulusi Akar’ın şahsen ve bakanlığın kurumsal olarak yaptığı açıklamalarda “uluslararası hukuk demagojisi” ve “hesap sorma bahanesi” at başı gidiyor; bunlar da yetmezmiş gibi, bir de, “sivil halk hedef alınmamıştır”, “ABD ve Rusya’ya haber verilmemiştir” gibi yalanlar ardı sıra diziliyor. Başta Erdoğan olmak üzere, devletin farklı kademelerinden, “kara harekatının gerekli olduğu ancak bunun ne zaman olacağının şu an belli olmadığı” ya da “buna ilgililerin karar vermesi gerektiği” gibi açıklamalar yapılıyor. Saldırıların kapsamı ve niteliği, şu anlık, TC devleti ve sermayesinin orta-uzun vadeli çıkarlarını karşılamaktan uzak. Ancak mevcut rejimin 2023 seçimlerini etkilemeye yönelik konjonktürel çıkarlarıyla alabildiğine uyumlu. Zaten, Erdoğan’ın harekat kararını imzalarken ki görüntülerinin alelacele servis edilmesi, saldırıların, siyasal bir gösteri olduğunun aleni olarak kanıtı.

Aslında kimsenin şaşırdığı bir durum yok ya da en azından şaşırmamak gerekir. Bu saldırı, bir yılı aşkın süredir bağıra çağıra geliyordu zaten. Güney Kürdistan’da aralıksız olarak yedi yıldır süren savaş gerçekliği bir yana dursun, TC devleti, Ekim 2021’den beri, Kuzey-Doğu Suriye’ye yeni bir operasyon yapabilmek için emperyalist güçlerin kapılarını aşındırıyor, izin vermeleri için önlerinde kırk takla atıyordu. Ancak NATO toplantıları, envai çeşit diplomatik temaslar ve Astana görüşmelerinden hiçbir sonuç alınamamıştı. TC devleti, NATO-Rusya savaşı boyunca yürüttüğü denge diplomasisinin bir mükafatı olması gerektiğini düşünüyor ancak emperyalistlerin çıkarlarıyla uyumlu hareket edemiyordu. Şu anlık, sınırlı da olsa, denge diplomasisinin mükafatını ve emperyalistlerin rızasını almayı başarmış gibi görünüyor. Akdeniz semalarında gezindikleri, Yunanistan ile it dalaşı yaptıkları kısa bir dönemin ardından, tekrar yüzlerini Kuzey-Doğu Suriye’ye çevirmiş durumdalar. Saldırılar ve harekat, daha ne kadar devam edecek veya nereye doğru evrilecek şu anlık net bir bilgi yok. Ama bugün hava harekatına göz yuman emperyalistlerin, yarın yeni bir kara harekatı ve işgal için izin vermeyeceklerine dair bir kesinleme de kimse yapamaz.

Ancak o meşhur faşist demagojide tekrarlandığı gibi, çokta ansızın gelişmedi harekat; katliamlarla, ucuz demagojilerle, göstere göstere hazırlandı. Öyle ki, harekatın, hem toplumsal, hem de emperyalist sistem içerisinde, sözde bir “meşruiyet zemini”ne oturabilmesi için İstiklal Caddesi’nde 6 sivili katlettikleri ve KÖH’ün üzerine yıkmaya çalıştıkları bir kontrgerilla operasyonu bile tertiplediler. Katliamı yapan şahısların, kontrgerilla ve kolluk içindeki çıkar çatışmalarından kaynaklı olarak, açıkça herkesin gözleri önüne serilmiş olan SMO-MHP bağlantıları ve Soylu’nun, katliamın hemen ardından, kanlı ellerini ovuşturarak, İstiklal Caddesi üzerinde yaptığı tutarsız ve ipe sapa gelmez açıklamalar, zaten, her şeyi boylu boyunca gözler önüne sermişti. Bu katliamı bahane ederek yapılan bu harekat, bu katliamın, bir kontrgerilla operasyonu olduğu malumunun ilamıdır. Şüphesiz ki; takunyalarını ve postallarını çocuk kanıyla parlatan, milyonlarca mazlumun ahını almış bu rejimin, koşullar uygun olduğu her fırsatta yapmayacağı ve midesinin kaldıramayacağı hiçbir iş yoktur.

TC devleti, tam da bu alçaklığa uygun olarak, yaptığı bu saldırılar ile meramını açık etmiş ve bir sömürgeciye ne yakışırsa onu yapmıştır: Buğday depolarını, elektrik santrallerini vb. vurarak sivil halkı yıldırmayı hedefledi. Rejim askerlerinin öldürüldüğü ve yoldaşlarımızın ölümsüzleştiği saldırılar da ardı sıra geldi. Derik’te SİHA saldırısı sonucu yaralanan özgürlük savaşçılarını, yerden kaldırmaya giden 6 sivil köylüyü ve bunu haberleştirmek için orada bulunan bir gazeteciyi uçak bombalarıyla katletti. Tüm bunlar yetmedi, Kobané’de, Nazi Almanyası’na rahmet okuturcasına, sivil Covid hastanesini vurdu. Elbette, Kuzey-Doğu Suriye devrim güçleri tarafından, bu saldırıların ardı sıra misilleme eylemleri yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. TC devletinin saldırıları sürdüğü ve işgalci güçler Kuzey-Doğu Suriye’yi terk etmediği müddetçe eylemler sürmeye de devam edecektir kuşkusuz… Eylemlerin sonuçları her ne olursa olsun, savaş halinin doğası ve bir halkın kendi öz-savunmasını yapma hakkı gereği meşrudur: Rüzgar eken fırtına, ZULÜM EKEN ÖFKE BİÇER!

Çok açıktır ki, tüm bu saldırı dalgası ve gözü dönmüşlük, kendi siyasal bekası adına hali hazırda binlerce insanı katletmiş bu rejimin, çok daha kapsamlı ve benzeri saldırıları tekrardan gerçekleştirebileceğinin de yeni bir göstergesidir. 2023 seçimine gidilen süreçte, bir korku iklimi yaratarak, kitleler içinde bir güvenlik kaygısı oluşturarak ve şoven bir histeriyi palazlandırarak, oy oranlarını arttırabileceklerini düşünüyorlar. İçinde bulunduğu kriz, rejimi, çözüm olarak buraya doğru itekliyor. Biz bu filmi, daha önce, 7 Haziran-1 Kasım arasında, 2018 seçimlerinde vb. defalarca izledik; o yüzden tekrardan izlemek gibi bir niyetimiz yok. Artık seçimlerden çıkacak sonuçlardan medet ummanın, sohbet arası lakırdıların ve salon lafazanlığının bir önemi kalmadığı açıktır. Kendi siyasal bekası adına, İstiklal Caddesi’nde 6 sivili katleden ve Kuzey-Doğu Suriye halklarının üstüne bomba yağdıran bu rejimden, o ya da bu şekilde kurtulabilmek, ancak onun anladığı dilden mücadele ederek mümkün olabilir!

Her kim ki bu rejimden kurtulmak istiyorsa, uykusuz geçen bu gecelerin sabahında kılıcını kuşanmalıdır! Kuşkusuz ki, tarihi, zalimin kılıcına boynunu uzatanlar, tokat yediğinde öbür yanağını çevirenler değil zulme başkaldıranlar yazmıştır. En azından, kendi insanlık onuruna sahip çıkmak isteyen herkes, zalimin zulmüne karşı direnmelidir. Halkların kanı ve canı uğruna tezgahlanan-tertiplenen komploları ve kirli savaş siyasetini boşa çıkarmanın başka bir yolu yoktur. En geniş kitleler, Kobané direniş ruhunu kuşanarak, bu savaşa karşı set örmek zorundadır. Devrimciler ise o çok bilindik pasifizmin ve oportünizmin, coğrafyamızdaki izdüşümleri olan düzen içi sola kulak asmadan ve mahal vermeden, bu zorunluluğu, en geniş kitlelere duyurabilmek adına, savaşın ve direnişin sesini kent meydanlarına taşımaya devam etmelidir!