Örgütlen; direnişimiz de kaderimiz de ortak olsun! – Hevi Devrim

1790

Bugün OHAL’le ülke yarı açık bir hapishaneye dönüştürülmüş, hayatlarımız abluka altına alınmıştır. Kolektif örgütlenme, toplanma, söz söyleme, eyleme özgürlüğümüz bir bütün olarak yok edilmek istenmektedir.

OHAL demek, faşist devletin kapitalist sömürü çarkının daha hızlı işlemesi için gerekli tüm düzenlemeleri hızlıca yapması ve tüm sınıfsal/toplumsal/ulusal/cinsel mücadele dinamiklerini zapturapt altına almayı hedeflemesidir.

OHAL demek, baskı ve zor aygıtları bir adım öne, demektir. Rıza üretiminin neoliberal kapsayıcılık düzleminde, temsili demokrasinin çoğulculuğu temelinde değil uygulanan çıplak zor ve terörün yaratmış olduğu korku imparatorluğunun bir sonucu olarak örgütlenmesi demektir. Bu, çürümüş ve yozlaşmış, içe doğru çökmüş toplum gerçekliğini inşa etmesidir.

OHAL demek, KHK’larla her alan ve düzeyde faşist kurumsallaşmanın tam gaz devamıdır. Dışımızda ve üstümüzde bir gücün, faşist devletin, bize ne yapıp yapmayacağımızı, nasıl giyinip giyinmeceğimizi, ne yiyip içmeyeceğimizi, ne okuyup izlemeyeceğimizi, ez cümle nasıl bir hayat yaşayacağımızı, toplumsal gericilik birikimini harekete geçirmenin yanısıra sistematik biçimde baskı ve zor aygıtlarını etkin kullanarak dayatmasıdır.

İşte bu KHK’lardan biri de devrimci tutsakların iradesini kırmaya yönelik tek tip elbise uygulamasının yanısıra paramiliter güçlere, sivil faşist çetelere güvenlik zırhı getiren kararnamedir. 15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin” yargılamadan muaf tutulmasını sağlayan düzenleme, doğrudan linç eylemlerine, faşist katliamlara çağrı niteliğindedir. Zira faşist devlete göre her türlü muhalif eylem, gösteri, söz, düşünce 15 Temmuz’un devamı bir “terör olayı”dır. Bu KHK, 15 Temmuz’da satırlarla darbeci askerleri linç eden güruhu yargılanmaktan kurtardığı gibi, darbe girişimi sonrası yaşanan ve yaşanacak tüm eylemlere saldıran (ve saldıracak) katliamcı çeteleri de kurtaracaktır. HÖH ve SADAT’ı oluşturan faşistler, IŞİD’in Türkiye kolunu oluşturan muhtelif derneklerde örgütenen dinci-faşist çeteler, devrimci demokratik kesimlere, Kürt halkına karşı linç eylemlerini, katliamları örgütleyenler işleyecekleri cinayetlerden, katliamlardan dolayı yargılanamayacaklar. Faşist çetelerin bugüne kadar göstermelik de olsa yargılanıyor olmaları da artık sözkonusu olmayacak. Bu, devletin iç savaş düzeneğine uygun olarak kendisini yeniden örgütlemesi, kurumsallaştırmasıdır.

Çare, ölü böcek taklidi yapmak değil savaşmaktır!

İşçi sınıfının tarihsel kazanımlarına dönük topyekün bir saldırı halidir OHAL. Artık grevlerimiz, “toplumsal sağlığı ve milli güvenliği tehdit” etme iddiasına gerek kalmaksızın doğrudan “ekonomik ve finansal istikrarı” bozucu olduğu için yasaklanmaktadır. OHAL’den en çok sermaye sınıfının yararlandığını, getirdikleri yasak ve yapısal düzenlemelerle “ekonomik ve finansal istikrarı sağlama”yı hedeflediklerini Tayyip birinci ağızdan söylemiş oldu. En son çıkmış olan yeni kararnameyle önü daha da açılan linçci çetelerin bir hedefi de grev ve direniş örgütleyecek olan işçiler olacaktır. Fiili grev yasaklarını çiğneyip paçavraya çevirebilmek, kolektif örgütlenme ve eylem hakkımızı savunmaktan ve bunu pratikleştirmekten geçiyor. Faşist çetelerin işyerlerimizde, sokaklarda, meydanlarda, görünür olmaya çalıştığımız her alanda örgütlerimize, direniş ve eylemlerimize dönük saldırılarını püskürtmek ancak karşı zoru örgütlemekle mümkün olacaktır. Bunun tek yolu savunma komitelerini örgütlemektir.

Yaşam alanlarımızda örgütlenmek, öz savunmamızı geliştirmek zorundayız. Sivil faşist çeteler mahallerimizde cirit atıyor. Basın açıklamalarımıza saldıran, mini etek giydi diye kadınları tekmeleyen, Kürt ve Alevi emekçilerin evlerini işaretleyenler, işte bu linçci çeteler, güruhlardır. Yeni katliamların, yeni Maraşlar’ın provaları yapılıyor. Katilamları elimiz kolumuz bağlı bekleyecek miyiz? Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, Gazi’yi unutma! Yeni katliamlara, pogromlara karşı öz savunma mücadelesini geliştirmekten başka çaremiz yok! İşte bunun için örgütlenip silahlanacağız!..

Kapitalist sömürü, erkek egemen sistemi ve bunun koşulladığı toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretimini koşullamaktadır. Burjuva devletlerin hepsi, inceltilmiş veya değil, bu temelde yükselir. Ancak faşist devlet, toplumsal yapıyı bir bütün olarak kadın düşmanı bir hatta örgütleyerek kendisini inşa eder. Özcesi, “önce kadınlar vurun” durumudur bu. Bugün adeta bir cins kırımına doğru giden kadın cinayetleri ve toplumsal yapının ideo-kültürel olarak dönüştürülmesi süreci iç içe ilerlemektedir. ‘Kendi kararlarımı vermek, toplumsal yaşama etkin katılmak istiyorum’ diyen kadınlar erkek egemen sisteme başkaldırmış, erkek şiddetine karşı öz savunma mücadelesi geliştiren her kadın özgürleşme yolunda bir adım atmış oluyor. Kadın özgürlüük mücadelesi yönünde atacağımız her adımın, bizi aynı zamanda faşist devletle, OHAL’le karşı karşıya getirdiğini gördük, görüyoruz. Bugün, “vardık, varız, varolacağız!” sloganı ancak evde, sokakta, işyerinde, okulda kadınların öz savunma mücadelesini yükseltmesi ve kolektifleştirmesiyle yaşam bulacaktır.

Okullarımızda devletin kolluk güçleri ve özel güvenlik birimlerinin desteği ve eşliğinde sivil faşist çetelerin satırlı silahlı saldırıları bugüne kadar belli bir düzeyde hep hayatlarımızda oldu. Buna karşı bir direniş çizgisi geliştirmeye çalıştık, okullarımızda parasız, eşit, özgür ve bilimsel eğitim için mücadele yürüttük. Bu mücadelelerimizin düzeyi bugün gelmekte olan saldırıyı karşılayacak durumda değildir. Faşist devletin başı saray soytarısı, 15 yıllık iktidarına rağmen kültürel ve ideolojik hegemonya oluşturamadıklarını ve temel sorunlarının bu olduğunu ifade etti. Bu şu demektir, eğitim, kadın meselesinin yanısıra faşist devletin yeniden yapılandırma ve saldırı konseptinin koçbaşıdır. Teşhir ve ajitasyon propaganda düzeyinde bir protesto düzlemi bu topyekün saldırıyı karşılayamaz. Mağdur edebiyatı bizden uzak olsun, ölü böcek taklidi, sinik ve silik bir hayat bizden uzak… Parkalı Deniz’in yoldaşı olmanın tam zamanı. Resmi ve sivil faşist çetelere karşı hocasıyla, öğrencisiyle, emekçisiyle hep birlikte örgütlenecek, öz savunma mücadelesiyle okullarımızı özgürleştireceğiz!

Bugün ‘15 Temmuz ve devamındaki eylemler’ kategorisine en çok Kürt halkının mücadelesi sokulmaktadır. Rejim krizinin oluşumunda ve derinleşmesinde Kürt ulusal mücadelesi etkin bir role sahiptir. Ulusal statü talebini kentlerde demokratik özerklik direnişleriyle, dağda etkin gerilla eylemleriyle ve dört parça Kürdistan’da yükseltilen ulusal mücadeleyle bir eşiğe getirmiş olan Kürt halkı, faşist devlet için hedeftir. Çünkü onda sömürgeci faşist Türk devleti kendi geleceksizliğini görmektedir. Rojava, devrim sürecinin bölge devrimine bağlanma ihtimaliyle, Kuzey Kürdistan için esinleyici bir deneyim olması hasebiyle faşist devletin ve saray soytarısı Erdoğan’ın hedefidir. “Müteffiklerimiz ne düşünürse düşünsün bu konuda netiz, Afrin’e gireceğiz” “Bölgede terörün kökünü kazıyacağız” böğürtüleri kuşkusuz şoven histeriyi zinde tutmak, linçci kalabalıkları örgütlemek gibi bir misyonu içerir. Ancak, şu da bir gerçek ki faşist rejim bu noktadan sonra ancak savaş siyasetiyle ayakta kalabilir. Kanla, katliamla beslenebilir. Faşist devleti yıkmak istiyorsak, linçci güruhları tepelemek istiyorsak birleşik mücadele hattını örmeliyiz. Faşist devletin varlığı koşullarında, işçi ve emekçilerin, başta Kürt halkı olmak üzere tüm ezilen halkların ve azınlıkların, tüm ezilen inanç ve mezheplerin payına düşen: Azami sömürünün, azami egemenlik ve tahakkümün faşist baskı, zor ve katliamlar aracılığıyla sürdürülmesidir. Kaderi ortak olanların direnişi de ortaklaşmalıdır. Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ni örgütlersek, direnişimiz gibi geleceğimiz de ortak olacaktır!

Ne istiyoruz: Düşünce, söz, örgütlenme, eylem hakkımızı istiyoruz!

Ne istiyoruz: Kendi kararlarımızı kendimiz vermek istiyoruz!

Ne istiyoruz: Dışımızda ve üstümüzde bize hükmeden hiçbir güç olmasın istiyoruz!

Martı kanatlarını örtüp üstümüze, özgürlüğe aşık olduk, özgürlük sarhoşu olduk’ diyebilmek için, OHAL ve KHK’ları hükümsüz kılıp faşist devleti yıkacağız!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız