Ortadoğu’da Bir Hayalet Dolaşıyor – Yahya Suna ÇELİK

1993

Gelişen bölge ve dünya konjonktürü göz önüne alındığında, devrimci pratiklerin örülmesi noktasında, somut durumun somut analizini gözden kaçırarak yapacağımız her bir değerlendirme boşa düşecektir. İşte tam da bu yüzden, önümüze çıkan her gelişme devrimci bakış açısıyla sürekli değerlendirmeye tabii tutulmalıdır. Ancak gelişmelere bu şekilde yaklaşırsak an’a ve geleceğe dair devrimci cevaplar üretebilir, tarihe devrimci bir özne olarak giriş yapabiliriz. Bütün bunları göz önünde bulundurursak, son süreçte yaşanan gelişmeleri de değerlendirme zorunluluğuyla karşı karşıya bulunuruz. Bu gelişmelerin başında da faşizmin her geçen gün artan ve arttıkça vahşileşen saldırıları gelmektedir.

Hepimizin de bildiği gibi, faşizm medyada yaptığı savaş çığırtkanlığıyla, halkların iradesini kana boğmak için yapmayı planladığı işgal ve savaşı meşrulaştırmaya zemin hazırlamaktadır. Bu doğrultuda sınıra askeri yığınak yapmakla kalmayıp İdlib ve civarından topladığı çeteleri de Rojava’ya sokmak üzere sınıra yerleştirmektedir. Faşizm IŞİD’e karşı mücadele eden devrimci ve demokratik güçlere yönelik planladığı bu saldırılar ile aynı zamanda IŞİD’e ve türevlerine alan açmayı planlamaktadır.

Ancak bu savaşı salt buradan okuyamayız. Bu savaş aynı zamanda ülke içinde yaşanan krizlerle de ilgilidir. Faşizm, ülke içinde yaşanan siyasi ve ekonomik krizlerden, kanla ve savaşla çıkmayı hesap etmiştir. Faşizmin sınır hattı boyunca devrimci ve demokratik güçlere yönelik saldırısı, daha önce de Afrin’den ders çıkartmış olan bu güçlerin aynı hataları tekrarlamamaksızın savaşı farklı boyuta taşımasını gerektirir. Aynı zamanda, bu da ekonomik ve siyasi krizle karşı karşıya olan Türkiye içine bu savaşın yayılmasını kaçınılmaz kılar. Bu durumda devrimci güçler pozisyon koruma mantığıyla değil topyekun halk savaşı mantığıyla yaklaşmalı ve direnişi örgütlemelidir. Bu savaş sadece Kuzey Suriye’nin değil Türkiye halklarının devrim mücadelesidir. Bu yüzden sadece Kuzey Suriye’ye tıkılmış bir savaş gerçekliğinin söz konusu olması mümkün değildir. Rojava savaşı Türkiye savaşıdır. Bunun aksini iddia eden ve buna sessiz kalan herkes, bu kanlı politikanın suç ortağıdır.

Suriye rejimi bu saldırıyı kınayan açıklamalarda bulunmakla birlikte net bir tutum almamıştır. Hem bölgedeki emperyalist güçlerin hem de -rejimin yanısıra- bölgesel aktörlerin sömürgeci faşist devletle anlaşmış olması hiç de şaşırtıcı değildir. Bu anlamda koalisyon güçleri, işgal tehdidine karşı tutum almaktan kaçınmakta, görünüşte sessizliğini korurken özünde emperyalist tutumun yegane sonucunu, faşizme alan açarak göstermektedir. İran ve Rusya ise yine benzer biçimde emperyalist çıkarları temelinde üç maymunu oynamaktadır. Deyra Zor hattında da bu fırsattan faydalanan IŞİD kendine alan bulmakta ve güçlenmektedir.

Ortadoğu genelinde, Yemen, Suriye, Irak ve Filistin gibi ülkelerin savaş durumuna baktığımızda, bu savaşların birbirinden çok da bağımsız olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Bir biçimiyle bölge genelinde emperyalist paylaşım savaşı yürümekte ve emperyalist güçler ve gerici bölge aktörleri, Ortadoğu halklarına zulmetmektedir. Katliamlar çığ gibi büyümektedir. Ama aynı zamanda, bu kaos ve kriz süreçlerinde halklar için devrimci çıkışın imkanları da doğmaktadır. Emperyalist güçlerin sömürüsünden çıkışı Ortadoğu halklarının birlikte mücadelesiyle yakalamak mümkündür. Bu bölge için devrimci çıkışlar dışında başka bir çıkışın imkanı yoktur.

Devrimci güçler, faşizme karşı devrimci mücadeleyi örebilecek tek güçtür. Dün Afrin’de işgal saldırılarıyla halka zulmeden faşist güçlerin, bugün, Rojava’nın diğer kantonlarına aynı zulmü götürmelerine devrimci güçler müsaade edemez. Ne IŞİD gericiliğinin ne de AKP-MHP faşizminin Rojava’da oluşan devrimci iradeyi kırabilmeleri mümkün değildir. Bu savaş, salt Rojava/Kuzey Suriye savaşı değil, bölgenin devrimci güçleriyle faşist ve gerici güçlerin karşı karşıya geldiği bir varlık yokluk savaşıdır. Bu savaşın sonuçları sadece bölgeyi değil, aynı zamanda, bütün dünyayı etkileyecektir. İspanya’da faşizme karşı direnişe, Stalingrad’a, Latin Amerika’ya, … enternasyonalizm adına güzellemeler dizenler, yanı başımızdaki Rojava devrimine sessiz kalmamalıdır.

Bu savaş aynı zamanda eski dünya ile (halkların birlikte, özgürce yaşayabileceği) yeni dünya arasındaki bir savaştır. Küba devrimi, zamanında Amerika kıtasında, Bolivya, Nikaragua, Peru, Şili ve Meksika gibi ülkelerde devrim süreçlerini tetikledi. Bu anlamda, Rojava devrimi de, Ortadoğu halklarına rol modeldir ve devrim mücadelesinin önünü açacaktır. Bugün, Rojava devrimi şahsında, Ortadoğu’da bir hayalet dolaşıyor. İşte bu yüzden, emperyalist güçler ve faşist Türk devleti Rojava devrimini boğmak için elinden geleni ardına koymuyor. Ve yeni bir dünyanın mümkün olduğunu savunanlar, bunun için savaşanlar, Rojava devriminin etrafında kenetlenmelidir.

Dünya devrimci kamuoyu bu anlamda sesini yükseltmeli ve halkların kurtuluşuna gereken desteği vermelidir. Dün Madrid, Stalingrad, Kobane ve Afrin’de yükselen slogan, bugün her yerde yükselecektir: “NO PASARAN!”

Yahya Suna ÇELİK

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız