Newroz Ateşi, Ateşin ve Güneşin Çocukları İle Büyüyor – DKP/Birlik

1427

 

Mart, ateşin ve güneşin ayıdır. Direnişlerin, örgütlülüğün, savaşın ve zaferin ayıdır. Mart, sert poyrazların, keskin ayazın yerini kaplayan görkemli, parlak güneş gibi; mücadelenin en fırtınalı anlarında kıvılcımların yere göğe sığmaz bir yangına dönüşmesi gibidir. Newroz ateşleri çoktan yakıldı. Meydanlarda, dağlarda değil sadece yüreklerde, gözbebeklerinde, hücrede, zindanlarda erkenden yakıldı. Ve her yakılan ateş bir sonrakini tutuşturup büyüterek yanıyor.

Ateşin ve güneşin çocukları, bu coğrafyanın, iki nehrin tanıklığındaki bu toprakların halkları; yanan newroz ateşlerine bakın. Gazi direnişinden, Kızıldere yoldaşlığından ve cüretinden, devrim kıvılcımlarını saçan kadınların yürüyüşlerinden, zaptedilemez özgürlük savaşçılarından aldığınız ilhamla; nehirler ve dağların uyumlu sınırından başka sınırların olmadığı zamanların dingin aklıyla bakın.

Faşist devletin başı, saray soytarısı insanın aklıyla, onuruyla, inancıyla, duygusuyla pervasızca dalga geçiyor. “Varlık kuyrukları”nda insanların onuru satışa çıkarılıyor. Bebeklerin emdiği süt mermi parasıyla hesaplanıyor. Binalar, plazalar tekelci kapitalistlerin katlettikleri işçilerin bedenleri üzerinde yükseliyor. Kadınlar aşağılandıkça aşağılanıyor. Kürt halkı çocuğundan yaşlısına, terörist ilan edilip katlediliyor. Nereye adım atsanız ceset, nereye gitseniz katliam. Bu çürümedir; kökünden kesilip atılacak olan bir çürüme, faşizmin ta kendisidir. İşte, bu cehennemin tam orta yerinde hiç sönmeyen bir ateş var. En olmaz yerlerde yanan, büyüyen bir ateş. Araf yok bu meydanda. Varlıkla yokluğun, onurla köleliliğin, özgürlükle kulluğun, direnişle teslimiyetin, inançla vazgeçişin meydanıdır. Bu meydanda yaşamla ölümün tarafı vardır.

Bu meydanda cenge çıkanlar bu yıl Newroz ateşini tecriti de faşizmi de yıkma hedefiyle yakıyor. Bir halk İmralı sistemiyle zincire vurulmuştur. Çünkü sömürgeci faşist devletin Abdullah Öcalan’a yaklaşımını belirleyen şey, onda temsil olan realiteyi yok etmektir. Bu Newroz bir halkın, önderliği üzerindeki tecridi kırma mücadelesi şahsında, kendi özgürleşme mücadelesini yükseltmesiyle simgeleşmiştir. Toplumlar, halklar bazen bir karakterle bütünleşir, varoluşuna dair çizgileri onun şahsında belirginleştirir, iradesini onda açığa çıkartır. Ondandır ki tecrit altında olan sadece Abdullah Öcalan değil bir halktır; Kürt halkıdır. Sadece o da değil. Kürt halkı özgür olmadan Türk işçi ve emekçileri, yoksulları özgür olamayacağı için, esaret altında olan ve tecrit edilen aynı zamanda kadını erkeğiyle Türkiye işçi ve emekçileridir. Hep söyledik yine söyleyelim, faşist diktatörlüğün temel saçayağını oluşturan tekçi egemen yapısıdır. Bu tekçilik ki sadece Kürt halkını vurmaz. Ezilen mezhep olarak Alevilik de, diğer inaçlar da, etnik kimlikler de bu tekçiliğin hedef tahtasındadır. Erkek egemen sistemin en zirve noktasını oluşturan faşist diktatörlüğün tekçiliği, aynı zamanda kadın düşmanı ne varsa her şeyin sökün etmiş halidir. Tam da bu yüzden, bu newroza rengini veren, “Tecriti kıracak, faşizmi yıkacağız” şiarı, sadece ateşin ve güneşin çocuklarının değil faşizmin hedefi olan tüm işçi ve emekçilerin, ezilenlerin şiarıdır.

Leyla Güven bu şiar doğrultusunda, 130 günü aşkın sürdürdüğü açlık greviyle, faşizme ve onun tecrit politikasına karşı mücadelede, Kürt halkının cesur bir evladı, kadın özgürlük mücadelesinin taşıyıcısı ve tüm halkların bir özgürlük savaşçısı olarak öne çıktı, faşizme karşı isyanı görmeyene gördüren, duymayana duyduran oldu. Ve Leyla Güven gibi yüreğini elinde taşıyan, yürüyüşüne bilinci ile yön veren tüm açlık grevi direnişçileri, bugün dünyanın dört bir yanına yayılan direniş evlerinden, faşist Türk devletinin zindanlarından, Leyla Güven’in çıktığı meydanda kavgalarının çıplaklığına soyunmuşlardır. Yüreğini elinde meşale gibi tutanlardan Zülküf Gezen kendisi newroz ateşi olmuş, Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden tüm ülkeye kıvılcımlarını saçmıştır. Sömürgeci faşist Türk devleti krizin içindedir; her sözü Kürt halkının özgürlük mücadelesini boğmak, her hareketi toplumu sömürmek, parçalamak içindir. Canlı ve yaşayan her şey; insanlar, çocuklar, kültürümüz, değerlerimiz bugün faşizmin en büyük korkusudur.

Newroz, bugün çıkış hikayesine en yakın zamanlarından birini yaşıyor. Ateşin ve güneşin çocukları newroz ateşleri gibi karanlığı yırtıp geçiyor. Newrozun ateşi özgürlüğün ateşidir. Bu, faşizmi, zalimleri yakıp kavuracak bir ateştir. Ölülerimizi bizden çalanlar, Zülküf Gezen’in cenazesini apar topar gömenler, baskılarla, katliamlarla öbek öbek yakılan bu ateşi, bu yangın yerini söndüremezler. Meşaleler bayraklaşmaya devam edecek, kavga tüm sadeliğiyle  parıldayacaktır.

Bu newrozda dağların doruklarında, sokaklarda, zindanlarda özgürlüğün ateşi büyüyor. Öfkeli gözlerde, yoksulluğun vahşiliğinde, yoksunlukların burukluğunda, tüm kuşatılmışlıklarda özgürlüğün ateşini yayalım. Öfkemiz de isyanımız da dağ gibi büyüdü. Sınıfsal/toplumsal/ulusal/cinsel her türlü kuşatılmışlıkların, baskı ve sömürünün öfkesi, saldırganlığı ve cüreti ile harlayalım özgürlük ateşini her yerde.

DKP/Birlik

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız