Fransız felsefeci Guy Debord, modern dünyayı eleştirdiği Gösteri Toplumu adlı eserinde, “Gerçek anlamda altüst edilmiş bir dünyada doğru, bir yanlışlık bir anıdır.” diyor. Kitap 1967 de yazılmıştı; kapitalizmin geniş yığınları yönetmede kullandığı “zor” ve “gönüllülük” yöntemleri hakkında keskin ve gönümüzde de bir çoğu geçerliliğini koruyan gözlemleri dile getiriyordu ama bir bütün olarak karamsardı.

1967’den beri dünya gerçek anlamda daha fazla altüst edildi. Sosyalist sistem çözüldü, “tarihin sonu” ilan edildi, internet icat edildi, AB kuruldu. Batınını değerleri ile ve o değerleri yaratıp yaşatan araçlarla bakarsanız, doğruya bir yanlışlık anı kadar bile yer kalmadı. CNN international hiç yanlış haber vermedi, Hz. Ali’nin “Zalimin meclisinde oturan da zalimdir.” sözünü hatırlatırcasına, zalimin gözlüğü ile bakıp doğruyu görmenin imkanı kalmadı. Murathan Mungan’ın güzel bir şarkı da olan şiirinin metaforu ile konuşursak, çemberin içi ile dışını ayıran çizgi kalınlaştı, çelikleşti. İçindekilerin tasası azaldı, dışındakiler “Zülmün artsın” diye haykırır oldu. Doğal olarak hala, ABD’de 5, Asya’da 50, Afrika’da 500 kişi ölünce ajans haberi oluyor. Gösteri toplumunun niteliğini ifşa eden açıklamalarda gösteri toplumunun parçası oluverdiler. Liberalizm hiçbir zaman batının vicdanı olamamıştı; hala da öyle. Vicdanın gereksizliği cruise füzeleri tarafından keşfedildi. Radikal solcu gazete sayılır, ABD eşitlik ve özgürlük aranışının mantıki, güncel ve mümkün yegane biçimi kabul edilir, postmodernizm galip ilan edilir oldu. “Büyük anlatılar” bitmişti, her şey çok güzel olacaktı, “Kürt halkı vardı ama yanlış işler yapmaktaydı.”

Böyle bir dünyada doğruyu anlamak için, bir yanlışlık anı olarak ortaya yine de çıkabileceği durumlardan fazlasına ihtiyaç vardır. Bir yanlışlık anı olarak, Şemdinli’deki JÎTEM otomobilinin bagajını kaydeden cep telefonu görüntüleri, “Gerçek gerçeğin” anlatımı olarak eksikli kalırdı. 28 Şubat darbesi ile birlikte örgütlenen ışık söndürme eylemleri gibi, Granpeaace’ın çizgisi gibi… Silopi’deki DEHAP yöneticileri bu eylemlerden sonra kaçırılıp katledildi, Uğur Kaymaz da. 28 Şubat’ta bu eylemleri ordu ve büyük sermaye maniple etmişti. Silopi ve Kızıltepe infazlarını da ordu icra etti, sermaye basını görmedi…Peki o zaman, doğruyu “Bir yanlışlık anı” olmadan nasıl algılayacak insanoğlu-kızı? Ya da şöyle soralım, doğrunun yeni doğrular yaratabilen yöntem olmasına “Gösteri toplumu” ne diyecek?..

Gösteriyi sona erdiren gonga vurmadan, gösterinin perdesini indirmeden doğruyu bulamayacağız. Bulsak da 5N 1K programında sansürlü birkaç dakikadır ömrü. Musa Anter anılarında Dersim isyanından hemen sonra Hukuk Fakültesinde okurken adli tıp dersinde karşılaştığı bir olayı naklediyor: Merminin insan vücuduna etkisi konusu işlenirken bir genç, konu hocadan daha canlı anlatıyor. Hoca, bu kadar doğru ayrıntıyı nasıl bildiğini sorduğunda, “Ben Dersim isyanına yedek subay olarak katıldım, orada çok Kürt öldürdük” diyor. Doğru kendisini “Bir yanlışlık anı” olarak ifade ediyor. Ama “Sömürgeciliğin doğrusu” ortadan kaldırılmadan, bu anın ne kadar hükmü var ki?

Egemen gösterinin dili değişmeli bizim için her şeyden önce. “Piyasa”, “uluslararası toplum”, “kamuoyu”, “vatandaşlık bağı”… benzeri kavramlar sorgulandıktan sonra, “infaz” edilmeli. Piyasada tezlerimizi destekleyen krizler olsa da uluslararası toplum “genel insanlık çıkarı” için bir küçük karar olmuş olsa da, kamuoyu bizden bazı seslere “salatanın sirkesi” yer verse de, cebimizde bir TC kimliği olsa da bu kavramların dili reddedilmeli mesela. Hatta bir önceki cümleme bile itiraz edilmeli!… Neden Kürt halkı sorun olsun ki? Sömürgeci zihniyet kaya gibi yerli yerindeyken, coğrafyamız mozaik değil mermerken…. Filistin’de İsrail askerleri “işgalci” olarak tarif etmeyen emperyalist haber ajanlarının ifadeleri bizi rahatsız etmeli. “Kürt yoktur ve sorun yaratmaktadır” biçimindeki eski devlet dilinin, “Kürt vardır ama sorun yaratmaktadır” şekline dönüşmesinin, sadece devlet ricalinin değil, genel geçer Türk basının, “Sivil toplumun”, Türk Akademik sisteminin de fikri olduğu unutulmamalıdır. Pratik kabullerle zihniyet, zihniyet dönüşümü, zihniyet dönüşümü ile onu sağlayacak olan maddi durum değişiklikleri arasındaki neden-sonuç ilişkileri iyi düşünülmeli. Marks’ın çok sık tekrar edilen ama tekrar edildikçe gönümüzü daha fazla açıklayan sözü ile söylersek, “Öz ve biçim aynı olsaydı, tüm bir bilim gereksiz olurdu” sanıyorum şöyle devam etmemizde mümkündür: “Siyaset de…” Şüphesiz siyaset bir “gerçekleri açıklama kampanyasına” indirgenemez. Ama gerçekleri açıklamadan da devrimci siyaset de yapılamaz. Gerçeğin kendisi de devrimcidir ve kimse devriciliğin saf zaferden oluştuğunu söylememiştir. Gerçeği açıklamak için, onun kendi dilini, araçlarını ürütmek durumundayız.

Peki o zaman, gerçekten altüst edilmiş bir dünyada Kürt Ulusal Kurtuluş hareketinin “yanlışlık anı” hangisidir? “Yanlışlık anı”, gerilladır. O kadar “yanlışlık anı”dır ki, Türk devleti 15 Ağustos Atılımı’ndan sonraki birkaç yıl gerillaya eşkıya kelimesinin Osmanlı’daki kullanımı ile “Şaki” demeyi tercih etmiştir. Gerilla ona göre, “artık yeter” deme cesaretini göstermiş bir köylüdür. Koçero’dur, Çakırcalı Memed Efe’dir. Bir jandarma pususunda vurulur, bir kasaba meydanında asılır, belki de önce “düze indirilip halledilir” Aradan geçen 22 yıl, gerillanın şaki olmadığını gösterirken, doğru “bir yanlışlık anı” olmaktan çıkmış, şaki kelimesi Osmanlıca-Türkçe sözlükteki sessiz yerine dönmüş, kar üzerinde “kart-kurt” diye ses çıkaranlar silahlarını bırakma ihtiyacı olmadan düze inmişlerdir. Artık meclis kapısında, büyük kentlerin meydanlarında, Türk siyasetinin caddesinde, edebiyatın, müziğin ruhi alemlerinde dolaşıp, “ka niştiman ka azadî” diye soruyorlar. Nesimi’nin türküsünde ki gibi “hoş olayım, olmayayım / o yar benim kime ne?” diyorlar. Böyle bir Türkiye de Kürt halkı için doğrunun bir yanlışlık anı olmasının hiçbir önemi kalmadı. Artık Kürdistan gerçekliği var. Doğru olan odur. Kürt halkı, gelecek günler için “gökten ayet inmedi bize / onu biz kendimiz vaadettik kendimize” diyen şairin insan tasvirini haklı çıkardı. Kürt halkı için mücadelesi doğrudur ve bu doğru “bir ana” sığmıyacak kadar büyütülmüştür. Ne tecridin karanlık koridorlarında, ne Mehmet Ağar’ın tilki hesaplarında, ne de AB ile ABD’nin diplomasi masalarında harcanabilir. Artık, “körler onları görmese de yıldızlar vardır”

Yeni dünyaların tüm dünyada ayak seslerinin duyulmaya başlandığı bugünler de, “doğru” sadece Kürdistan da, Ortadoğu’da değil, ezilenlerin tüm meydanlarında bir yanlışlık anı olmaktan çıkartılacaktır. Tersine çevrilmiş dünya, tersine çevrilecektir. Felsefe baş aşağı durmaktan kurtulacak, siyaset halklaşacak, gerçeğin sesi büyük bir orkestra misali dünyaya yayılacak, kadın on bin yıllık kölelik zincirini kıracak, halklar kimliklerini saklamak zorunda kalmayacak, emekçiler dünyayı yeniden kuracaktır.

PKK gerillası, bu yeni dünyada Kürt halk gerçekliğinin mücadele ruhudur, özüdür, cevheridir, mayasıdır, özetidir. Artık bir yanlışlık anı değil…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız