Sandığın Meşruiyet Krizini Fırsata Çevirelim – Hevi Devrim

1209

Politikacılar, konuşur ama hiçbir şey söylemezler. Seçmenler, oy kullanır ama seçemezler, medyası bilgilendirmez…”

Eduardo Galeano

Bugüne kadar, AKP tüm icraatlarını, halkın desteği diyerek tartışılmaz kılmaya çalıştı, meşruiyetini buradan kurdu. Dışarıya da içeriye de, güçlü iktidar-güçlü lider imajını sandık üzerinden verdi. İçeri-dışarının bu kadar birbirine bağlandığı bir süreçte, bugüne kadar uluslar arası desteği de esas olarak buradan aldı. Ancak hak gaspları, özgürlük yoksunluğu ve ekonomik krizle birlikte artan sefalet ve yoksulluk nedeniyle sandıktan meşruiyet devşirmenin sınırlarına dayanmış oldu.

Seçimleri kazanıp kazanmamayı beka sorunu olarak sivriltmeye çalışan Cumhur ittifağı tüm retoriğine rağmen İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyükşehirlerde seçimi kaybetti. Yine Erdoğan’ın İstanbul üzerine bina ettiği stratejisinin ifadesi olan “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” söylemi, sonuçtan bakarsak, alınmış olan yenilginin niteliğinin bir göstergesidir. Bu sonuçlar sonrası AKP-MHP ittifakının tam bir hezeyan yaşadığını söyleyebiliriz. Öyle bir hezeyan ki sistemin altına dinamit lokumu koymayı bile göze aldı. Ankara ve İstanbul hezimeti sonrası attığı adımlarla kitlelerin hala sandığa bağlı olan umut köprülerini havaya uçurdu. Sandığın kitlelerin gözündeki rolünü ortadan kaldırıp gelecekte sadece kendisi için (rakipsiz veya hiçbir koşulda seçilmeyecek rakiplerle yapılacak bir seçimin sonucu olan) bir plebisiteye dönüştürecek adımları attı. Zira YSK’nin son verdiği kararlarla, adeta aday olmak serbest ama seçilmek yasaktır!

Kuşkusuz beğenmediği bir sonuç çıktığında bu sonucu yok sayması, sandıkla iktidarın değişmeyeceği yönündeki algıyı güçlendirecektir. Ve seçim artık seçim olmaktan çıkacak, totaliter rejimlerdeki gibi göstermelik bir plebisiteye dönüşecektir. İlham Aliyev’in seçimlerinin hem Azerbeycan’da hem de dışarıda ne kadar seçim olarak görüldüğü aşikardır. Sandıkları hükümsüz kılma yönünde atacağı adım, faşist saray şefinin demokrasiciliği elden bırakıp diktatörlüğünü alanen ilan etmesi olacaktır.

Mesele Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul belediye başkanı olup olmasından çıkmış, sistemin meşruiyet krizine dönüşmüştür. Muhalefet, başta burjuva liberaller ve CHP, sandık meşruiyetinin zedelenmemesi için canhıraş çaba harcıyorlar. Bu, CHP’nin tarihsel rolü, devletin bekasını herşeyin üzerinde tutma misyonu nedeniyle oldukça anlaşılırdır. Kürt Hareketi’nin, Kürt sorununda gelinen nokta, çöktürme planının devrede oluşu başta olmak üzere faşist devletin son yıllardaki icraatları nedeniyle; devrimci hareketin ise faşist devleti yıkma ve devrim iddiası nedeniyle sistemin meşruiyet krizini derinleştirmek gibi bir rolü ve misyonu olmalıdır. Emekçi kitlelerde sandığa olan güvensizlik, aslında tüm kurumlarıyla birlikte faşist devletin kendisine karşı olan bir güvensizliğe dönüşme potansiyelini taşıyor. Biz bunu derinleştirelim. Sokağın meşruluğudur burada dayanacağımız güç.

Faşist saray iktidarının seçim sonuçlarını geçersiz kılmak için bugüne kadar atmış olduğu adımlar, kuşkusuz AKP iktidarı için perdenin yırtılması anlamına geliyor. Çünkü, faşist iktidarını artık plebisite ile gerekçelendiremez noktaya gelmiş oluyor. Bu durum, onun açısından faşist saldırganlıkta bir el yükseltme anlamına geldiği gibi zayıf karnını da oluşturuyor.

CHP’yi ve de liberal reformist çevreleri korkutan şey: Emekçi kitlelerde iktidar değişiminin sandık yolu ile olabileceği beklenti ve umudunun kırılması ve bunun sistem açısından yaratacağı tehlikedir. Bugün ve gelecekte, emekçi kitlelerde oluşacak tepki birikimi ve bunun patlama ihtimalidir. Özcesi AKP’nin sistemin süboplarından birini devre dışı bırakıyor olmasıdır onları bunca korkutan.

Kuşkusuz seçim sonuçlarının iç edilmesine karşı kitlelerin öfkesini bilemek ve seçim sonuçlarının yoksayılmasına meydan vermemek gerekir. Bu, faşist iktidarın icraatlarına set çekmiş olmak anlamına gelecek ve kitlelerde bir özgüven oluşturacaktır. Sokağın hareketlenmesi ve kitlelerin öfkesinin sokağa taşması, faşist saray rejimini seçim sonuçlarını geçersiz kılacak bir uygulamaya yeltenemez hale getirecektir. CHP bu yönlü bir sokak hareketlenmesini, sonuna kadar engellemeye çalışacaktır. Öte yandan, CHP’ye rağmen sokaklar hareketlenebilir. Buna hazırlıklı olmalıyız.

İlginç olan bu seçimlerin, seçime gittiğimiz koşulların devrimci demokratik kesimler de dahil herkes tarafından oldukça normalize edilmiş olmasıydı. Bu tabloyu bozan ise AKP’nin yenilgiye tahammülsüz pratiği oldu. AKP, sandıkta kaybettiğini YSK’da kazanmak için elinden geleni yapıyor. YSK eliyle bir seçim gaspına karşı teyakkuzda olmalıyız. Seçim hilelerine karşı bu sefer doğrudan il ve ilçe seçim kurullarının önünü, YSK’yı eylem adresi olarak bellemeli ve kitleleri sokağa çağırmalıyız.

En son yaşanmakta olan İstanbul vakası ve YSK’nın Kürdistan’ın birçok il ve ilçesinde kendi yasalarını bile çiğneyen uygulamaları ile burjuva faşist devletin, “sandık demokrasisi”ne noktayı koyduğunu görüyoruz. Faşizmi yıkmanın yolunun sandıktan geçmediğini biliyor, söylüyorduk. Ancak son uygulamalar, bunun kitleler tarafından da tecrübe edilmesini sağlamıştır. Ekrem İmamoğlu’na mazbatası verilse bile kitleler nezdinde (iktidarın istediği seçim sonuçlarını elde etmek için bundan sonra işi daha sıkı tutacağının sezisi ile de), seçim sandığının meşruiyeti tartışılır hale gelmiştir. Buradan ilerlemeli, faşizme karşı mücadeleyi yükseltmeli, burjuva faşist devlete karşı devrimci kitle şiddetinin önünü açacak bir konumlanış içerisinde olmalıyız.

Seçim sonrası ötelenmiş kriz faturasını işçi ve emekçi kitlelere kesen, zamları ardı ardına sıralayan ve daha yapısal düzenlemelerin sırada olduğunu ilan eden faşist iktidarın karşısına, çoğunlukta olan açlığı dikmemizin zamanıdır. Faşist saray rejimi, seçimlerin meşruiyetini sorgulatan ve ortadan kaldıran pratiğiyle, Turgut Uyar’ın “gülü çiğdemi filan bırak/ sardunyayı karidesi filan bırak/ acıyı ve ölümleri bırak/ oy pusulalarını ve seçimleri bırak/ evet/ seçimleri özellikle bırak/ çünkü açlık çoğunluktadır” dizelerini emekçi kitlelerle birlikte okuyabilmemizin imkan ve olanaklarını daha da artırdı. Şimdi, çoğunlukta olan açlığa seslenmenin, çoğunlukta olan açlığın öfkesini bilemenin, çoğunlukta olan açlığın yaratıcı yıkıcı eylemine yol açmanın zamanıdır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız