Eşeklik Baki Kalır! – M. Börklüce Efe

1809

31 Mart ve 23 Haziran Seçimleri ile birlikte ve sonrasında, Türkiye siyasetinde çok yönlü değişimlerin olduğunu her birimiz görmüş olduk. KÖH’ün ve HDP’nin seçim süreci boyunca ortaya koyduğu taktik hattın, bu değişimlerdeki payı kesinlikle es geçilemez. Bizim açımızdan da, bu taktiğin, düzen-içi siyaset de açtığı olanaklar bir yana; içeriye yönelik olan etkilerini de es geçmemek gerekir diye düşünüyorum.

Tarihte, Türkiye siyaseti ve sol, böylesi dönemeçler ile çokça karşılamıştır. Karaoğlan efsanesi, Özal dönemi ve ‘91 affı ile somutlaşan süreç ya da 2002’de AKP ile başlayan süreç vb. gibi. Sol, her bu ve benzeri dönemlerde, kendisine suni demokratik alanların açıldığını tarif ederek ya da açılacağını önceden sezerek vb. bu dönüşümlerin, devletli aktörlerine destek vermekten ya da çanak tutup alkışlamaktan asla geri durmamıştır. Bu tutum, her zaman, taktik esneklik, reel siyaset gibi zaruri görülen başlıklar ile açıklanmaya çalışılmış; tersini savunanlar ise sol komünizm ya da politikasızlık gibi malullükler ile suçlanmışlardır.

Bugün tam olarak benzer bir süreci yaşıyoruz. Çok derinlemesine bir değerlendirme yapmak bu yazının niteliğini aşar. Ancak bu savunuları yapan “devrimcilerin” de, bu savunuların karşısında duran “devrimcilerin” de, ortaklaştığı bir yer olduğunu düşünmekteyim. O da, pratik siyasetten veyahut ön açıcı bir devrimcilikten, doğrudan ya da dolaylı olarak, hiç fark etmeksizin, bir kaçış halinde olmaları durumu…

Öyle ki, devrimci değerlerin, hiç ağızlardan düşmediği bir hareketin mümessilleri olarak Türkiyeli devrimciler; bu pratik siyasetten düşük olma halini, her daim, bu değerlerin lafzı üzerinden, geçiştirmeye çalışmaktalar. Bu durumun (devrimci değerleri bırakalım anda yaşatmasını), daha da değersiz hale getirdiği oldukça ortada. Açıkçası; Avrupa semalarından, herhangi bir barlar sokağından ya da bilumum “eğlence” masalarından yürütülmeye çalışılan, bir “politikalılık” ya da “politikasızlık” durumu kadar iğreti olan, çok az şey var bu hayatta…

İlkay Akkaya, bundan 12 sene önce, tam da buraya değen bir çalışma yayınlamış.[1] Olaylar değişse de, devran dönmüyor vesselam. Onun o gün söyledikleri, bugün de hala geçerliliğini koruyor. Birçoğumuz dinlemiş ya da bir şekilde duymuşuzdur bu parçayı.  Yukarıda koyduğumuz bağlamda, tekrar dinlemek iyi olur. Parçanın kimi bölümleri şöyle:

Gidemediğiniz dağlara, ağlıyorsunuz yıllardır…(…) / (…) İçin için kederlenin, dağlar sizi çoktan sildi!(…) / (…)İçmenize değil sözüm, yalanlara ağlar gözüm.(…) / (…) Burada barlar ortasında, dağ aramak moda oldu. Dağlarda ölen yiğitler, içkilere meze oldu! / (…)Helali der zordur dağlar, ahı zamanı yaralar. İçin için güzelleşin, bu yara yaramı dağlar…”

Bu eleştirilerin yöneldiği kimseler, bu mücadelenin içerisinde onlarca seneyi devirmiş; düşük düzey bir solculuk mektebinden, zor da olsa mezun olmuş kişiler. Bu yüzden karabasan misali[2] üzerine çıkıp oturdukları, genç bir devrimci kuşaktan, çok daha fazla kalem büküp; çok daha fazla laf anlatma kabiliyetine sahipler. Tersinden de, o genç kuşak kadar devrimci olmalarına engel olan, bir yılgınlık ve yenilgili ruh haliyle de, malul durumdalar… Bu malullüğün, bu dakikadan sonra, çok iyileştirilemeyeceği kanaatindeyim. Genetiğe işlemiş bir bozukluk denilebilir… Bu bozukluğa dair Fuzuli’nin şu deyişi bence tam gediğine oturuyor:

“Mey biter, saki kalır. / Her renk solar, haki kalır. / İlim insanın cehlini alsa da, / Hamurunda varsa eşeklik; baki kalır…”

 

M.BÖRKLÜCE EFE

[1] https://www.youtube.com/watch?v=1JlXGs3dlUE

[2] Karabasan, genel de uyku halindeyken, beyine giden kan akışının azalması sonucu, hareketin yavaşlamasıyla görülen halisünasyonlar ve kimi fiziksel tepkimelerden ibarettir. Bu yatmadan önce çok yemek yemeniz ya da yatış pozisyonunuzdan vb. kaynaklı gelişebilir.  Karabasandan kurtulmanın yolu, önce psikolojik olarak kendinizi sakinleştirip, sonra da minimalize hareketler ile zihnen de olsa hareketin halen olabildiğini kendinize göstermektir. Böylece kasılmanın yaşandığı yarı uyku halinden uyanabilir ve kendinize gelebilirsiniz. Devrimci hareketin de tam olarak böyle bir aşıya ihtiyacı vardır. Devrimci hareket için kimi nesnel sonuçlar ve pratik yetmezliklerden kaynaklı gelişen yenilgili ruh hali ve statükolar, tam bir karabasandır. Derin bir nefes alıp, adım adım örgütlenecek bir devrimci militan pratik hat, bizi bu durumdan uyandıracak ve çok daha başka mecralara yelken açmamıza olanak sağlayacaktır.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız