Şimdi Cerenleşerek Faşizmin Üzerine Yürümenin Zamanı – DKP/Birlik

502

Nüfusta Özge Aydın, Komünar kimliğiyle Ceren Güneş yoldaş, faşist TC’nin Serekaniye işgaline karşı savaşırken 3 kasım 2019’da toprağa düştü.

Bugün Ceren Güneş’in toprağa düşüşünün 4. yıldönümü. Bu bir anma yazısı değil, Türkiyeli bir kadının, devrimci yaşamı ve kısacık ömründe geriye bıraktıkları değerler üzerinedir.

Ceren Güneş için büyük ve yıldızlı sözlere gerek yok. O, bir insan, bir kadın ve bir devrimci olarak hakkında söylenecek bütün büyük sözleri ve değerleri, kısa yaşamında gerçekleştirmiştir. Burada anlatacaklarımız, Ceren yoldaşın yarattıklarının küçük bir parçasıdır.

Ceren Güneş, DKP/Birlik Merkez Komite üyesi ve ideolojik, politik, örgütsel temellerinin kurucu kadrosu, partimizin devrimci yönelimlerinin en ileri temsilcisidir. Ancak bunlarla yetinmez, tüm devrim güçlerini daha ileri hedeflere taşımanın usanmaz arayışçısıdır. Aynı zamanda, partimiz başta olmak üzere tüm devrimci güçlerin, gerilik ve yetersizliklerinin keskin devrimci eleştiricisi, eskimiş devrimciliğe karşı, yeni bir devrimci atılımın pratik ve teorik kuruculuğu için savaşan bir önder kadındır. Tüm ülkelerde sokakları yakıp kavuran büyük halk isyanlarını, dönemin gerektirdiği yeni bir devrim stratejisiyle karşılamanın arayışçısıdır.

Ceren Güneş, kısacık devrimci yaşamında, devrimci bir özne kurmak bakımından en zor dönemde çıktığı yolda, partimiz içinde hortlayan lümpen oportünizme ilk başkaldıran oldu ve devrimci inatla, partimizin yaşadığı en ağır krizle, devrimci tarzda mücadele etmenin yolunu gösterdi. Bu konudaki değerlendirmeleri yolumuzu aydınlatıyor: “Kopuş anları dengeden yoksundur; ya güçlü bir şekilde ileriye atılırsınız ya da dramatik bir biçimde yeniden eski dünyaya hapsolursunuz. Biz ileri atılamadığımız için geriye düştük. Özeleştirimizi DKP’nin çıkış misyon ve hedeflerine sarılarak güçlü bir pratiği inşa ederek vereceğiz. Bugün yaşadıklarımız, ufuk çizgisinden koptuğumuz anlamına gelmez”

Ceren yoldaş, Rojava’ya savaş cephesine geçişi için de bize söyleyecek fazla bir şey bırakmıyor. Zaten Türkiye’de kendisini devrimci savaş çizgisinde konumlandırmış, dinci faşist DAİŞ çete destekçilerinin inlerine yönelik silahlı bir eylemden dolayı aranmaktaydı. Rojava cephesine geçiş sonrası yazdıkları, Türkiye ve Kürdistan devriminin diyalektik bağı üzerine eksiksiz bir devrimci bilince sahip olduğunu göstermektedir: “Bugün Rojava’ya dönük bir saldırının karşılanacağı yer bizler için sadece Rojava değildir. Türkiye metropolleri, fabrikalar, kampusler, sokaklar olmalıdır… Bugün, yarın, bir ay sonra, o ilk obüsün Rojava’ya atılması değildir savaşı başlatacak olan. Savaş çoktan başlamıştır! Tüm aygıtlar ve araçlarla yürütülmekte, tırmandırılmaktadır. Bizler için de savaş konumunu almak ve bayrakları çekmek gereklidir… Rojava’ya atılacak her obüs, şantiyelerde işçi katliamlarının artışı, sokaklarda kadın kırımı, umutsuz ve düşkünleştirilmiş gençlik, sefalet ve yoksulluğun sesinden başka bir şey değildir…Ve bizler, Kaz dağlarından Rojava’yı göremezsek eğer, ne dağlarımızı, kentlerimizi ne değerlerimizi ne de okullarımızı savunabiliriz.”

Ceren yoldaş, “Biz olmanın belirli bir ismi, yeri yoktur, tek arena mücadelenin kendisidir.” derken; ulusal sınırların ve milliyetlere dayalı birliklerin, halkların en vahşi hapishanesi olduğuna inanıyordu. O varoluşuyla da özgürlük âşıklarının sınırları çoktan paramparça ettiğinin karşımızda dimdik duran temsiliydi.

DAİŞ çetelerine karşı silah elde, göğüs göğüse savaş mevzilerinde, üstün askeri cesaretin ve taktiklerin komutanıdır. Menbiç savaşına katıldı. Rakka savaşında Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun (EÖT) komutanlığını yaptı. Rakka cephesinde, EÖT’nin karargâhını düşürmek için DAİŞ’in özel bir taktikle üç defa saldırdığı en sert savaşları, cesaretle yönetti. Ceren yoldaşın savaş çığlığı, Türk, Kürt, Arap, Fars, Ermeni, Laz, Çerkez tüm bölge halklarına dönük bir çağrıdır. Bu devrimci kadının yaşamını, tüm halklar, tüm kesimler kendi kurtuluşlarının yoluna işaret ettiği için, tanımalı, bilmeli ve öğrenmelidir.

Türkiye devrimi için bir cesaret ve onur yücelişi olan Ceren Güneş, aynı zamanda kadın kurtuluş mücadelesinin öncü savaşçısıdır. Onun yaşamı, Türkiye kadınları için erkek egemenliğine ve faşizme karşı savaşta, silahlı direnişte ileri atılma ve öncüleşme çağrısıdır. Son yıllarda kesintisiz yükselen kadın direnişini, daha ileri hedeflere çağıran bir isyan çığlığıdır: Bizi bu erkek egemen sistemden, devletten, patriyarkadan, onun yürütücü araç ve aygıtlarından özgürleştirecek olan, sadece erkek-devlet iktidarın şiddetinin teşhiri değil bu şiddete karşı kadınların uygulayacağı karşı şiddettir.Burada söylediklerini sözde bırakmamış, yaşamıyla gerçekleştirmiştir.

Zulme karşı halklar, kesintisiz mücadele içinde olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bundan sonra yeryüzünde kan susmaz, kadın kırımına karşı kadın direnişi durmaz, yas tutmaya vakit harcanmaz. Düşenlerin ardından yeni Cerenler daha büyük cenklere soyunacaklar. Bugün tüm dünyada, direnişi evrensel bir tavır haline getiren kadınlar, bu zincirin en güçlü halkalarını oluşturmaktadır. Ceren yoldaş, bu kadın direniş halkasının Türkiye cephesinde en önde dövüşenidir. Tereddüdü yoktur; ya kazanmak ya ölmek zorundayız” diye haykıran bir kadın önder ve devrim savaşçısıdır. Türkiye kadın mücadelesi içinde olan tüm kesimler, ileri atılmak, güçlenmek, tazelenmek için Cerenlerle tanışmalı, konuşmalı ve bıraktıklarıyla tartışmalıdır. Ceren yoldaşın biriktirdiği devrimci bilinci ve değerleri tüm ezilen kadınlara taşımak, Kadın Komünarların devrimci görevidir.

Gençlik mücadelesinde, kadın özgürlük mücadelesinde, savaş siperlerinde bulunduğu her yerde bedeniyle ve bilinciyle yer aldı; ayağının değdiği her yerde kendisinden izler bıraktı. Sokak gösterilerinin, barikatların, savaş siperlerinin korkusuz bir militanıydı. Bu özellikleriyle yeni bir devrim kuşağının, yeni gençliğin de parlak bir temsilcisidir. Genç Komünarlar, gençlere, genç kadınlara ve tüm mücadele yürüten gençliğe, bu cehennem günlerinde kaybolup gitmek istemiyorlarsa Cerenleşmek gerektiğini anlatmalıdır. Türkiye gençliği, bu cesur devrimci kadının ideallerini takip ederken kendi özgürlük ve kurtuluş yolunu açmış olacaktır.

Burada söylediklerimizden daha fazlası, yazdıklarında mevcuttur. Tüm örgüt güçlerimiz, militan ve taraftarlarımız, Ceren yoldaşın yaşamını, görüşlerini ve devrimci arayışını, açtığı yeni pencereleri ilerletmek ve kitlelere taşımakla yükümlüdür.

Ceren yoldaşı, toprağa düşüşünün yıldönümünde, “Ya Bir Yol Bulacağız, Ya Bir Yol Açacağız!” yazısında söyledikleri ile anıyoruz: Devrimler mevcut her şeyi aşar ve oradan yeni bambaşka bir dünya ortaya çıkarır. Devrimci hareket önce kendinde bir devrim yaparak, statükoları yıkarak devrime gidebilir… Devrimcilik de mevcut olanı aşmadır, tanışık olmadığın sulara atılabilme, deneme ve arayıştır. Bunun cüreti ve kararlılığı, fikriyatı ve eylemidir… Yanıbaşınızdan sesleniyoruz. Evlerinizin içinden, lise sıralarından, sessiz çığlıklardan, sözün yutulduğu anlardan, ellerinizin nasırından, mırıldandığınız türkülerden, her gün geçtiğiniz sokaklardan sesleniyoruz. Sesimiz Gezi Parkı’ndan, Kobane’den, Sur’dan, Kızılay’dan geliyor. Her yer savaş alanı; zalimle mazlumun, iyiyle kötünün savaşı, özgürlüğe ulaşmanın büyük savaşı. İnsanı sömürüp köleleştiren, insanı insan olmaktan çıkaran ağlarla örülü bu düzeni kabul etmiyoruz. Derdimiz, tiz bir sesin camı kırması gibi, bu kirli düzenin sırça köşklerini tuzla buz eden keskin bir haykırış olmaktır. Makinelerin sesini bastıracak kadar kuvvetli, zulmün karanlığını parçalayacak kadar renkli, umutlarımız kadar hakiki ve cesur, özgürlüğün sesi olacaktır haykırışımız.”

Ceren yoldaş, Rojava’ya ölmek için gelmedi ama ölümün üstüne yürümekte de tereddüt etmedi. Büyük hayalleri için geldi. Rojava’daki devrimci ve savaşçı birikimi, Türk faşizmine karşı Türkiye topraklarına taşımak için geldi. Ölüm onun yürüyüşünü durduramayacak.

Ceren yoldaş şahsında, toprağa düşen tüm ölümsüzlere sözümüz: Devrim bayrağını yükselteceğiz, silahlarınız yerde kalmayacak!

DKP/Birlik MK