Direnişe dair; Babek İsyanı – Azad Can Güneş

1549

Biz ne tarihçiyiz ne de yazar. Alt meslek edinmiyoruz; devrimciyiz. Sadece, ana soylu kültürün hâkim olduğu evrenin dışında, sınıf mücadelesinin yön verdiği insanlık tarihinden günümüze kadar en yüksek sınıf bilinciyle kendini ortaya koymuş isyan ve direniş perdelerini bilinir kılmak, doğru bir analizle onlardan ders çıkarmak, tarih bilincini oluşturmak adına birkaç adım atabilmektir derdimiz.

İlksel komünal toplumlardan sonra, ana soylu kültür tamamiyle yok olmadı. Az rastlansa da toplumların belleklerinde direnmekteydi; keza direnmekte olan her şey bu kültürün kalıntılarından, küllerinden var olandır.

Toplumlar, egemen zihniyetin sahte tarih anlayışına karşı öz savunma olarak, değerli bulduklarını ilahlaştırır ve kutsallaştırırlar. Milada kadarki ana kültürün direniş halleri, bu minvalde toplumlarca mitolojilere dönüştürülerek sahiplenildi. Milattan sonraki direniş halleri ise saray tarihçileri tarafından işlendikleri veya gözardı edildikleri için, haklarında yeterli veya doğru verilere ulaşmak mümkün değildir. Bu sınırlı verileri anlamlandırabilmek, ayrıntılarda gizli toplumsal değerleri bulmak, bir anlamıyla tarihi yeniden var etmek, biraz da bu direniş kültürünü içsel olarak yaşayanların Hayal Gücüne bağlı kalmıştır.

Ana soylu (toplumsal, eşitlikçi, kolektif…) kültürün milattan sonra kendini var ettiği direnişlere dokunacak olursak,  unutmayalım ki, günümüzde bu direnişin soyut ve somut hali bizleriz. Bu direniş kültürünün devamcıları olarak, geleceğimizi doğru temellerde örebilmek için, geçmişimizi doğru bir biçimde ela alabilmeli, saf haliyle tarih bilgisi değil, yolumuzda bize pusula olacak Tarih Bilincine dönüştürebilmeliyiz.

Milattan sonra İslam’ın da gelişiyle, Arap-İslam istilalarıyla birlikte Ortadoğu ve Ön Asya ana soylu kültürün toplumsal motiflerini kendinde barındıran sayısız, irili-ufaklı direnişlerin şahidi oldu. Bunların birçoğu köken olarak (M.Ö 6-7. yy) Zerdüştlüğe dayanan özgürlükçü, eşitlikçi akımlar olan Mezdekizm ve Hürremizm’de vücut buldu. Ulusal motifte ayaklanmalar, nerdeyse yok düzeyindeydi. Bu ayaklanmalardaki heterojen yapılanmadan da, onların daha çok sınıf mücadelesi temelinde, eşitlikçi-özgürlükçü, siyasi-ekonomik bir hareket olduğu anlaşılıyor.

Hürremizm, 8. yüzyılın başından yaygın bir inanç olarak var olsa da, zirvesini Babek Hürremi ile yaşar. Eyleme dönüşmeyen düşünce, saf haliyle kayda değer bir olgu olmadığı gibi, düşünce temelleri olmayan, sistematize edilmemiş, kısa vadede veya uzun vadade belli bir amacı olmayan eylem de kayda değer değil. Babek Hürremi, bu anlamda düşünce ve pratiği birleştirerek, toplumsal bir direniş hali kazandırmıştır.

Hürremizm, dönemin toplumsal ayaklanmalarında vücut bulan esas akımlardandı. Her şeyden önce, insanların eşit olduğunu, toprağın ve gelirin ortaklaşa kullanılmasını, varlığın bölüşülmesini savunan Mazdek öğretisini de benimseyen (bir diğer tabiriyle) Hürremdinlik eşitlikçi-özgürlükçü siyasi-ekonomik hareketi; bu temelde silahlı halk ayaklanmasına kadar örgütlenen toplumsal başkaldırı halidir.

Babek, aslen İran’ın kuzeybatısındandır. Bu coğrafya, Azeri ve Kürt halklarının ortaklaşa yaşadığı, kültürel içiçe geçmişliğin olduğu bir coğrafyadır. Bundan dolayı da doğal olarak, her iki halk, Babek direnişini sahiplenir. Kimine göre Azeri, kimine göre de Kürt olarak tanımlanır. Biz, her ikisinin de doğru bir ele alış olmadığını ve aynı zamanda doğru olduğunu düşünüyoruz. Babek Hürremi, kendini herhangi bir ulusal kimlikle var etmedi. Verdiği mücadeleden, uğruna savaştığı ideallerden de bunu anlamak mümkündür. O halkların kardeşçe, birlikte, eşit ve özgür bir toplumda yaşayabilmeleri için savaştı. Böyle bir karakteri, ulusal kimliğiyle tanıtmak, mücadelesini anlamamak ve de onun özgürlük anlayışını daraltmak demektir.

Babasını daha çocukken kaybetmiş, bu yüzden çobanlık yapmak zorunda kalmıştır. O zaman ikiye bölünmüş Hürremilerin Muğan kırsalındaki Bezz kalesinin lideri Cavidan, kar ve karanlık nedeniyle köye sığınır. Babek’in annesinin evine konuk olur. Hürremi lideri Cavidan, genç Babek’in yeteneklerinin farkına varır ve kendisiyle Bezz kalesine götürür. Babek’in hocası ve de yakın dostu olur.

İki Hürremi lider Şehrek oğlu Cavidan ve Abu Ümran, Bezz kalesi önünde düelloya çıkar. Babek’in bu duruma müdahalesi yanıt bulmaz. Abu Ümran orada ölür. Cavidan ise ağır yaralanır ve birkaç gün sonra son nefesini verir. Cavidan’ın eşi ve Bezz kalesinin kadın lideri Hürrem, Hürremileri toplayıp Cavidan’ın vasiyetini açıklar: “Babek, liderimiz Cavidan’ın ruhunu taşıyor. Babek bundan böyle topluluğun önderi olacak.’’ Geleneklere göre de Cavidan’ın eşi Hürrem, Babek ile evlenir. Babek’in önderliğinde Hürremdinlik tarihinde yeni bir safha açar. 816 yılında Babek Hürremi liderliği altında, Abbasi hilafetine karşı isyanlar örgütlenir. Halklar, yaklaşık 30 bin metrekarelik kurtarılmış bölgede, eşitlikçi ve adil bir düzen kurarlar. Tebaanın her kesimi tarafından desteklendiği için, örgütleme hızlıca yayılır. Abbasi halifeleri Memun ve Mutesim’in Babek üzerine gönderdikleri tüm komutanları yenilgiye uğrar. Halife Memun, döneminde hareketin devrimci dinamiğinin farkına çok geç varır. Coğrafyada sürekli rastlanan ve kolayca bastırılan isyanlardan dolayı, Babek isyanına karşı da rahat davranır. Ölüm yatağına düşmeden bir süre önce yanılgısının farkına varır. Artık Babek isyanı, halife Memun’un rüyalarının en korkunç kâbusuna dönüşmüştü. Ölmeden önce bu isyanı yatırması için kardeşi Mutesim’e söz verdirir.

Hürremi hareketinin devrimci dinamiği, bölge halklarını, ezilen tüm mezhep ve kesimleri bir araya getirir. Abbasiler buna karşı hızlıca yayılan bu inançla ilgili karalama kampanyaları başlatırlar. Abbasi taraftarları, Hürremizmin İslam dünyasının haram buyruklarını ortadan kaldırdığını, bu inanca sahip olanların kadınları ortak kullandıklarını uydururlar. Hatta aynı zihniyetin devamcısı olarak Sünni egemenler tarafından Aleviliğe karşı kullanılan “Mum söndürme ayinleri’’ iftirasının aynısı Abbasiler tarafından Hürremilere karşı “yılda bir kez erkekli kadınlı bir yere toplanıyor ve ışığı söndürüyorlar. Her erkek eline geçirdiği kadını tutup, o geceyi onunla geçiriyor.” şeklinde ileri sürülür.

Tüm kara propagandalara rağmen isyan, hızlıca yayılıyordu. Babek’in öncülük ettiği 816-338 yılları arasında Azerbaycan, Horasan, Fars, Kirman, Bağdat ve Huzistan’ın dağlık bölgelerine ve Nihavend, Hemedan, Rey, İsfahan, Kaşan, Kum, Semyan, Damğan ve Gazvin’e uzanan dağlık bölgelere kadar yayılmıştı. Babek’in öncülüğünde kurtarılmış bölge, bugünkü İran’ın kuzeyi, Azerbaycan’ın güneyi, Ermenistan’ın bir bölümü ve Hazar Denizi’nin batısı ile çerçevelenen ve içinde Erdebil, Muğan ve Aras ovası, Ordubad, Culfa, Nahcıvan ve Merend yerleşim yerlerinin de bulunduğu geniş bölgeyi kapsıyordu. Savaşta bu bölgelerin coğrafik avantajlarını da değerlendiren Hürremiler, neredeyse ilk gerilla tarzını kullanan hareketlerdendi. Dağlık alanların dar geçitlerinde düşmana pusu kurarak, sayıca kendilerinden defalarca büyük olan birçok nizami Abbasi ordusunu bozguna uğratmışlar.

Halife Memun, Babek isyanını bastıramadan öldü (833). O öldükten iki yıl sonra, (835) Mutesim, Babek ve Hürremilerle savaşma görevini Abbasi sarayının en büyük emiri olan Afşin’e verdi. (Kavusoğlu Afşin Hıdır) Babası Kavus, Arap-İslam yayılmacılığına karşı çıkmış, Orta Asya ülkelerinden İsrevşene emiriydi. (Özbekistan sınırları içinde bir bölge). Üç yıl Babek’le savaşan Afşin, Babek’in bölgesini savaşarak ele geçiriyor, Hürremileri geriletiyordu. Afşin, Hürremilerle birkaç bölgede aynı zamanda savaşıyordu. Kendinden önceki komutanlardan farklı olarak kışın bile ordusunu geri çekmiyor, bulunduğu yerde karargâh kuruyordu. Dar dağ geçitlerinde Babek’in ordusu defalarca Afşin’in komutanlarını bozguna uğrattı. Takviye yollarını kesti, Afşin’in ana karargâhını bastı, ordusu dağılan Afşin canını zor kurtardı. Dar dağ geçitleri Babek’in pusuları ile doluydu. Çağının en usta gerilla savaşlarını yürüten Hürremiler, nizami Abbasi ordularıyla uzun süre aralıksız savaştılar. Son üç yıl savaş hiç durmadı. Babek’e en ağır darbe önemli komutanlarından Aziz ve Tarhan’ın ihanetle öldürülmesi oldu. Bundan sonra daha da sıkışan Babek, ana karargâhında kendisine en sadık taraftarlarıyla kalmıştı. Savaş, Bezz kalesi önlerine geldiğinde Babek, kent halkının savaş bölgesi dışına çıkması için Afşin’e anlaşma teklif etti. Afşin kabul etmedi. Mutesim’den bir af belgesi temin edip teslim olursa şayet affedileceğini bildiren Afşin’e Babek’in de yanıtı, “Benim affa ihtiyacım yoktur” oldu. (Rivayete göre Afşin, Halife Mutesim’e karşı güçleri birleştirme teklifinde bulunmuş. Babek, bir amaç uğruna olan 20 yıllık mücadelesinin kırmızı Hürrremi bayrağı altında bir zaferle sonuçlanmayacağı hiçbir sonucu kabul etmemiş. Afşin, Bezz kalesini çembere almasına rağmen savaşı bitirmek istememiş, Babek’le anlaşmak için bir yıl beklemişti. Daha sonra da Mutesim tarafından bu iddialardan dolayı öldürülmüş.)

Son hamlede, Babek kuşatmayı yarıp kurtuldu. Afşin, kente girdi, din değiştirenleri esir aldı, Hürremdinilikten vazgeçmeyenlerin hepsini öldürdü. Kenti yağmaladı, Bezz kalesini yaktı. Babek güçlerini toplamaya çalışsa da başarılı olamadı. Dağınık düşen Hürremiler, teslim olmadılar, savaştılar. Bu birbirinden kopuk küçük grupları, Afşin’in ordusu pusularla imha etti. Babek, Ermeniye bölgesine doğru ilerledi. Daha önce kendisine bağlılığını bildirmiş Ermeniye emirlerinden Sehl İbn-Sunbat’ın yanına sığındı. Sunbat, ihanet etti, birlikte çıktıkları av sırasında yanındakilerle birlikte Babek’i Afşin’e teslim etti. Afşin, Babek’e Bağdat’a gitmeden son isteğini sorunca Babek, Bezz kalesini görmek istedi. Babek, Bezz kalesinin yanmış kül olmuş harabesine bakarken daha önce esir düşmüş oğlunu getirdi Afşin. Babek, esir düşen oğluna sarılmaz ve şöyle der; ‘‘Sen anlamadın ki, bu dünyada bir gün özgür yaşamak kırk yıl esarette sürünmekten üstündür.’’ Görüşmenin ardından oğlu intihar eder. Babek, pişmanlık getirmesi karşılığında yapılan teklifi geri çevirir. Mutesim, görmek, tanımak istiyordu Babek’i. Aynı zamanda ona çektirecekleri ızdıraplara dayanma sınırını merak ediyordu. Rivayet olunur ki; yanına getirildiğinde Mutesim, ona şöyle der: “Ey Babek, sen öyle bir şey yaptın ki, hiç kimse böylesini yapamamıştır. Bu yüzden, şimdi de hiç kimsenin tahammül edemeyeceği kadar tahammül etmelisin.” Babek de “Yakında benim tahammülümü görürsün” der. Mutesim, önce ellerinin, sonra ayaklarının kesilmesini emreder. Sağ eli kesilir önce, Babek kanını yüzüne sürer. Mutesim niye böyle yaptığını sorar. Babek “Kanım aktıkça halk yüzümün sararmasından, benim ölümden korktuğumu sanır.” diye yanıtlar. Elleri ve ayakları kesilen Babek, başı da kesilerek katledilir. Babek’in başını kesip Horasan’da dolaştırırlar. Cesedi ise Samara’da yüksekçe bir yerde yıllarca asılı kalır.

Böylece 22 yıllık direniş tarihinde, çağının tüm devrimci dinamiğini kendinde barındırdı Babek isyanı. Eşitlikçi toplumlardan gelen ana soylu kültürün 9. yüzyılda zirve yapan direniş haliydi. Arap-İslam Hilafetine karşı bölge halklarının ortaklaşa yürüttüğü eşitlikçi-özgürlükçü, siyasi-ekonomik Hürremi hareketi sınıf mücadelesinin günümüzde bile az rastlanan silahlı, köktenci halk savaşı biçimine kadar evrilen nadir tarihi örneklerdendir.

Bu tarihte (816-838) olanlar, devrimci dinamiğin (burada Hürremizmin) ve de praksisi olan Babek hareketinin kitlelerle doğru (devrimci) bir zeminde buluşmasıdır. Aradan geçen 1200 yıl gibi bir zaman dilimindeki değişimi (egemenler ve ezilenler açısından) hiçbir teraziye koymak mümkün olmaz. Günümüzde aynı çelişkiler (sınıf çelişkisi, cinsler arası çelişki, toplumsal çelişki) bir başka biçimde, daha da çıplak devam ederken, sormak gerek: “Nedir, mesele nedir?”

Azad Can Güneş

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız